32. Bölüm

282 45 6
                                    

Mutfaktan içeri girerken Duru ve Arden'e ne diyeceğimi, durumu nasıl açıklayacağımı düşünüyorum. İçimde bir burukluk, bir hüzün var. Yanlış mı yapıyorum bilmiyorum ama yalnız kalmam, kafamı dinlemem gerek. Beni anlayacaklarını umuyorum, anlamalılar.

Valizimi mutfak kapısının yanına bırakırken fark ediyor Duru beni. Önce bana bakıyor, ardından da kapının yanına bıraktığım valize. Gözleri şaşkınlıkla aralanırken dudaklarımın arasından ismi süzülüyor dışarıya. "Evren,"

Kafasını masaya eğip yemeğiyle oynayan Arden adımı duyması ile kafasını kaldırıp kapıya bakıyor. İlk önce algılayamıyor ne olduğunu, daha sonra algıladığında ise ağzından tek bir kelime dahi çıkmıyor, sadece valizime bakıyor.

"Nereye?" diye soruyor sesinden şaşkınlık ve hüzün akarken. Gözlerimi Arden'den Duru'ya çeviriyorum, canım arkadaşıma. Gitmek istemiyorum, kalmak istiyorum ama yalnız kalmaya ihtiyacım var. Sakinleşmek için, bir şeyleri kafamda oturtturmak için yalnız kalmaya ihtiyacım var.

"Naz ve Atakanla konuştum kalkınca. Burada bir ev kiralamışlar. Beni de çağırdılar, onlarla kalmamı istediler. Bende kabul ettim." Gözlerine bakarken yaşadığı hayal kırıklığını ve şoku görüyorum. Planlarımın arasında böyle bir şey yoktu ama bazen hiç ummadığımız şeyler olur hayatımızda, hiç beklemediğimiz. Korktuğumuz şeyler başımıza gelir, canımız yanar. Bazılarımız canı acıdığında yanında birilerini ister, bazıları ise koşarak oradan kaçıp yalnız kalmak için yanıp tutuşur. Galiba ben o yalnız kalmak isteyenlerdenim.

"Ama..." sözünü kesiyorum. "Olmaz, Duru. Biraz yalnız kalmalı ve düşünmeliyim." Göz ucu ile Arden'e bakıyorum fakat o hala dalmış bir şekilde valizimi inceliyor. "Buradayken düşünemem. Ayrıca size daha ne kadar yük olacağım, gitmem gerek."

Duru'nun yanına giderek kollarımı beline doluyorum. Ellerimi sırtında birleştirdiğim zaman sıkı sıkı sarılıyorum, sanki bir daha hiç görmeyecekmişim gibi. Sanki bir daha hiç sarılamayacakmışım gibi. "Gitme." diye kulağıma fısıldadığında sağ omzumda bir ıslaklık hissediyorum. Hayır, hayır ağlama. Dayanamam, gidemem.

"Hey, ağlama. Gideceğim ama bu ayrılacağımız anlamına gelmiyor. Seni bırakmayacağım ama beni bırakırsan öldürürüm. Ayrıca şehirde değiştirmiyorum, hala buradayım." Kollarımı belinden çekip uzaklaşıyorum ondan. Ellerimi yanaklarına götürüyorum, gözyaşlarını siliyorum. "Ağlamak yok."

"Tamam ama her gün yanımda olmanı özleyeceğim."

Dişlerimi göstererek ukala bir şekilde gülümsüyorum. "Tabi ki özleyeceksin." dedikten sonra ellerimi sertçe birbirine vurarak tekrar konuşuyorum. "Ben çıkayım, Atakan gelir şimdi." Duru kafasını sallarken Arden'e bakıyorum. Lanet olası hala kenarda duran valizi izliyor, başka hiçbir şey yapmıyor.

Kendi kendime gülerek valizimin yanına ilerliyorum. Çekme yerini tutarak çekiştiriyorum ve çıkıyorum mutfaktan. Arkama bakmıyorum, bakamam, bakarsam gidemem. Kapının koluna uzatıyorum elimi ama açamıyorum kapıyı. Açmak istiyorum, gitmek istiyorum ama yapamıyorum. Bu sırada biri elimin üzerine elini koyuyor.

"Arden," Elini elimden çekerek dudaklarıma götürüyor.

"Sus, lütfen. Ben konuşacağım." Bu isteğine saygı duyarak kabul ediyorum. "Gitmeni istemiyorum ama gideceğini biliyorum. O yüzden kal demeyeceğim. Fakat şunu bil... Dün için çok üzgünüm, sana zarar vermek istemedim ama birden gözüm döndü. Affet beni, lütfen."

Elim benden izinsiz hareketlenerek Arden'in yanağına gidiyor ve baş parmağım yanağını okşuyor. "Bilmiyorum, affetmek istiyorum ama zamana ihtiyacım var. Yalnız kalmam gerek. Ayrıca yapmam gereken işler var, bunun içinde bana güvenen kişilere ihtiyacım var." diyerek elimi hızla yanağından çekiyorum.

ÇığlıklarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin