Hayatımız boyunca hep bir şeylerden kaçıyoruz. Bazen gerçeklerden, bazen korkularımızdan, bazen mutluluktan... Bazı zamanlar ailemizden, bazı zamanlarda ise arkadaşlarımızdan kaçarız. Bütün dertlerimizden tasalarımızdan kurtulmak ve yeni bir hayata başlamak isteriz bazense.
Her şeyi unutmak... Unutmak çözüm gibi gelir ama acı gerçek şu ki unutmak çözüm değil. Ne kadar unutursan unut, geçmişinden ne kadar kaçarsan kaç asla peşini bırakmıyor. Geçmişinden kurtulamazsın. Bazen hiç beklemediğin bir anda girer hayatına ve kurmuş olduğun o yeni düzeni bir deprem etkisi ile yıkar geçer. Seninse bunu engellemek için yapabileceğin bir şey yoktur, sadece uzaktan bir köşeden izlersin hayatının mahvoluşunu. Tekrar ve tekrar...
Kaçan kovalanır derler ya, cidden kaçan kovalanıyor. Sen bazı şeylerden ne kadar kaçarsan kaç o kaçtığın şeyler peşini bırakmaz, aksine daha da yapışır yakana. Fakat her şeye rağmen kaçın. Kaçın, korkularınızı yenemiyorsanız kaçın ondan. Arkanıza bakmadan, bütün gücünüzle kaçın. Aynı benim gibi...
Her zaman kaçındım gerçeklerden. Hiçbir zaman kabullenmedim, ki bu kolaya kaçmaktı. Kim bilir belki de gerçekleri zamanında kabullenmiş olsaydım şuan bu durumda olmak yerine sevdiğim adamın yanında olurdum.
Şuan bu lanet olası ormanda beni ikinci defa kaçıran eski sevgilimden kaçıyorum ve inanın bana bu artık çok sıkıcı bir hal almaya başlıyor. Benimle alıp veremediği ne bilmiyorum, bir insan neden sevgilisini, daha doğrusu eski sevgilisini, kaçırıp satmaya çalışır inanın bu konuda da hiçbir fikrim yok lakin kurtulmak için olan bütün umutlarımı kaybetmeme rağmen kaçabildiğim yere kadar kaçacağım, kaçamadığım yerde ise... Kendimi onlara yem etmeyeceğim, gerekirse ölürüm ama yine de beni satmasına izin vermem, veremem.
Soğuk hava iliklerime kadar işlerken dolan gözlerimi yumuyorum, daha doğrusu yumduğum gibi geri açıyorum çünkü her an buradaki ağaçlardan birine çarpabilirim. Derin bir nefes vererek akmaya hazır olan gözyaşlarımı geri gönderiyorum. Ağlamayacağım, ağlayamam. Ateş yüzünden bir daha ağlayamam.
Boğazımdan yukarıya bir hıçkırık yükseliyor ve benim iznim olmadan dudaklarımın arasından çıkarak soğuk havaya karışıyor. Birkaç saniyeliğine koşmayı keserek en yakınımdaki ağaca yaslanıyorum. Kafamı ağaca yaslayarak derin derin nefesler alarak yaklaşan ağlama krizini engellemeye çalışıyorum.
Güzel şeyler düşün. Güzel şeyler düşün ki güzel şeyler olsun. Tamam, bunların hepsi geçecek, hepsi bitecek. Tek yapmam gereken ana yola çıkmak. İllaki bir araba geçecek.
Son bir kez derin nefes aldıktan sonra damarlarımda kalan son gücü kullanarak koşmaya başlıyorum. Elindeki bu son şansı en dibine kadar değerlendireceğim. Hafifçe esen rüzgar bedenimin her bir hücresine çarparak titrememe neden oluyor.
Bir süre daha koştuktan sonra ana yola ulaşıyorum. Etraftan tek bir araba bile geçmiyor ve benim çok kısıtlı bir zamanım var. Ateş ve adamları her an gelebilir. Yalvarırım Allah'ım, yalvarırım bir araba gelsin.
Aradan çok uzun bir süre geçmeden bir çift araba farı ana yolu aydınlatıyor. Sağ elimin dört parmağını birleştirerek yumruk yapıp, başparmağımı da havaya kaldırarak otostop çekmeye çalışıyorum.
Arabanın bu karanlıkta beni görebilmesi için birazcık önüne doğru ilerliyorum lakin bir önceki gibi hafıza kaybı geçirmek istemediğimden daha dikkatliyim bu sefer. Şoför beni gördüğünü belli eder bir şekilde farını bir kere açıp kapıyor daha sonrada arabasını kenara çekerek camını aşağıya indiriyor.
Şoför, orta yaşlarında pala bıyıklı bir adam... Elini bıyığına götürüp bıyığı ile oynadıktan sonra konuşuyor. "Bu saatte burada ne işin var, tatlım? Atla da seni gideceğin yere götüreyim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çığlıklar
ChickLitŞimdi hiç bilmediğim bir yerde, doğru düzgün tanımadığım insanlara muhtacım. Ne yapacağıma dair hiçbir fikrim yok. Ailemi nerede ve nasıl bulacağımı bilmiyorum. Kim olduğum ile ilgili bildiğim tek şey ise ismim ve bu bana hiçbir şey ifade etmiyor. H...