17. Bölüm

506 69 10
                                    

“Sevgili günlük

Hastalığım daha da ilerledi ve hayatımı neredeyse hastanede geçirmeye başladım. Bu durum çok zor. Özellikle de Güneş varken. Güneş’im. Güzel kızım daha çok küçük ve benim yüzümden günlerini burada, hastanede geçiriyor. Ona bunları yaşatmayı hiç istemezdim ama elimden hiçbir şey gelmiyor. Bünyem bir türlü kabul etmiyor tedaviyi. Güneş için bu lanet hastalığı yenmeye çalışıyorum lakin başaramıyorum.

Annemin günlüğü. Acı olan gerçekleri anlatıyor bana, onun hissettiklerini, yaşadıklarını gösteriyor. Gözlerimi yumuyorum ve gözlerimi bir hatıra doluyor.

***

“Baba. Annemi görmek istiyorum.” diyerek ağlıyorum babamın kollarında. Gözleri ıslak bir şekilde bakıyor gözlerine, o da ağlamak istiyor ama güçlü durması gerektiği için sıkıyor kendini. “Hayatım, annen şuan uyuyor. Olmaz. Onu şuan göremezsin.”

Küçük ellerimi gözlerime götürüp gözyaşlarımı siliyorum. “Annemi de alıp gidelim buradan bana. Ben burayı sevmiyorum. Annem hep yatıyor burada, burası soğuk ve kötü kokuyor. Ben burada daha fazla kalmak istemiyorum.”

“Hişt. Deme güzel kızım öyle.” diyor babam ve kafasını omzuma koyuyor. Birkaç saniye sonra babamın sarsıldığını hissediyorum.

****

O günü, şuan yaşamış gibi hissediyorum birden ve babamın çaresizliği, acısı çarpıyor yüzüme. Kalbim paramparça oluyor o anda ama yinede devam ediyorum okumaya.

Çok zamanım kalmadığını da biliyorum, bu yüzden de Güneş ile elimden geldiğince daha fazla zaman geçirmek istiyorum. Zavallı kızımda parklarda oynamak yerine hastane odasının iğrenç kokusunun altında benimle vakit geçiriyor. Ben istemez miyim benim kızımda parklarda eğlensin? Onunla beraber oynayayım, onu salıncakta sallandırayım, saçlarına güzel modeller yapayım. İsterim. Hem de o kadar çok isterim ki…

Ama mümkün değil. Çok zamanım yok. Belki bir ay, belki bir gün…”

Diye sonlanıyor annemin günlüğünün son sayfası. Daha yazmamış. Son günüymüş annemin ve hissetmiş. Ah annem, canım annem. Özlüyorum. Hatıralarımı, sizi özlüyorum. Biliyorum çok zaman geçiremedik ama olsun, özlüyorum işte. Kim özlemez ki ailesini?

“Ben özlemem.” diyen Arden’in sesi ile ayrılıyorum düşüncelerimden ve yanağımda aslı duran göz yaşlarımı siliyorum sonrada ona anlayamaz gözlerle bakıyorum. “ ‘Kim özlemez ailesini?’ dedin. Ben özlemem.”

“Ah, sesli mi düşündüm?” Evet anlamında sallıyor kafasını ve yatağıma yaklaşıp yanıma oturuyor. “Özel olmazsa neden özlemediğini sorabilir miyim?”

“Sorabilirsin Evren.” dedi gülümseyerek. “Tamam. O zaman neden özlemiyorsun?”

“Beni terk eden insanları özlemem.” Cevabı üzerine gözlerimi gözlerine dikiyorum. “Seni terk mi ettiler?”

“Evet.” Sinirle gülüyorum. “Şaka yapıyorsun.” Elleriyle kendini göstererek cevaplıyor beni. “Sence?”

“Arden…” Sözümü kesiyor hemen. “Sakın bana acıma Evren.” İçten bir gülümseme gönderiyorum Arden’e. “İyi de sana acımıyorum ki.” dedikten sonra yüzündeki sıkıntılı ifadeyi görüyorum ve konuyu değiştiriyorum. “Biliyor musun? Seni ilk gördüğümde model sanmıştım, daha sonra sinir olmuştum.”

Kafasını geriye atarak melodik bir sesle kahkaha atıyor. Bu bana hem harika bir görüntü, hem de mükemmel bir ses duyma imkanı sağlıyor. Galiba onu ilk defa bu kadar içten gülerken görüyorum.

ÇığlıklarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin