36. Bölüm

298 33 2
                                    

Hayat hiç beklemediğimiz anda hiç beklemediğimiz şeyler sunar bize ve bazen bunlardan korkarız. Bilinmezlikten korkarız. Neden olduğunu bilmeyiz, sonucunda ne alacağımızı veya ne kaybedeceğimizi bilmediğimiz için korkarız.

Korkmak...

Güçlü duygudur korku. Vücudunun en ücra köşelerindeki hücrelere kadar her yerinde hissedersin onu. Yavaş yavaş, gizli gizli girer içine ve sen onu hissetmezsin bile. Ta ki bütün hücrelerin korkuyla dolana kadar fark etmezsin. Fark ettiğindeyse her şey için çok geç olur. Kendini sakinleştiremezsin, korkarsın ve kuşkuların içini yer bitirir. Aynı tahta kurdunun tahtayı içten içe kemirip, onu zayıflattığı gibi içini kemirir ve zayıflatır der çoğu insan.

Fakat bence korku insanı güçlendirir. Kendi gücünü ona aktarır, onu dinç, onu uyanık tutar. Kendini her türlü tehlikeye karşı savunmasını sağlar çünkü korku mükemmel bir uyarıcıdır. Tehlike adım adım yaklaştığında sana bunu anlarsın. Korku içini doldurur ve sende bazen kendini savunursun, bazen de arkana bakmadan kaçarsın. Tıpkı bundan bir süre önce benim Ateş'in elinden kaçtığım gibi.

Çünkü bazen kaçmak gerekir. Arkana bile bakmadan kaçmak. Geride bıraktıklarını düşünmeden, arkandan gelecekleri, sonuçları umursamadan kaçmak gerekir. Kaçın, unutun her şeyi ve kaçın. Kaçın, kurtulun dertlerinizden. Bazen geri dönmemek için kaçın, bazen de kendinizi birkaç saatliğine rahatlatacak bir yere.

Ben geri dönmemek üzere kaçtığımı sanıyordum. Yanılmışım. Savaşamadım, siz savaşın. Korkularınızla, dertlerinizle savaşın. Umudunuzu kaybetmeyin çünkü ben umudumu kaybettim. Bu sefer kurtuluş yok, bu sefer gerçekten hak ettim. Her şey gözümün önünde iken inkar ettim, şimdi de bunun sonuçlarına katlanıyorum.

Ama geride bıraktıklarıma üzülüyorum. Arkadaşlarıma, sevgilime üzülüyorum. Onları kaybetmiş olmama yanıyor içim. En çok da doyamadığım sevgilimi bir daha görmeyeceğime üzülüyorum.

Ve şuan hayallerini, umutlarını kaybetmiş bir kızın hikayesini okuyorsunuz. Kalbi kırılmış, artık korkmayı dahi bırakmış bir kızın yok oluşunu izliyorsunuz.

"Evren, bakıyorum uyanmışsın." Memnuniyetsiz bir ifade ile bakıyorum Ateş'in yüzüne. "Uyandım."

"Ne kadar da güzel." diyor sevinmiş numarası yaparak.

"Bunca zaman sen olduğunu anlamadığıma inanmıyorum. Tanrım, cidden çok salağım!"

"Aaa, ben sana salak demezdim. Daha çok saf derdim. Sonuçta hafızanı kaybettin ve elindeki her türlü dala tutunuyordun geçmişini sana hatırlatacak. Bende bunu kullanıp sana yakınlaştım. Aslında o Arden denen it olmasaydı bu kadar oyalanmayacaktım ama olsun, bu şekilde daha eğlenceli oldu."

"Onun adını ağzına alma şerefiz." diyerek yüzüne tükürüyorum. Yanağına gelen tükürüğümü elinin tersi ile sildiğinden iğrenerek bakıyorum ona. Acaba daha ne kadar iğrençleşebilir? Merak ediyorum.

"Yoksa sen küçük sevgilini bir daha göremeyeceğin için mi üzgünsün?" Üzerime doğru eğilip yanağımdan bir makas aldıktan sonra ekliyor. "Kıyamam."

"Kapa çeneni." Gülüyor.

"Bakıyorum da sana bir özgüven gelmiş." Cevap vermemeyi tercih ediyorum. Çünkü suskunluğum asaletimdendir. Aklımdan geçen şeye gülüyorum. Bu durumda iken dediğim şeye bakar mısınız? Kesinlikle delirdim. Yahu, ben eski sevgilim tarafından iki defa kaçırıldım, hatta ilkinde elinden kaçarken hafıza kaybı geçirdim. Tabi ki normal değilim.

"Dediğim şey komiğine gitti bakıyorum. Aslında bence de komik. Sen ve özgüven. Cidden saçmaladım ya. Sen anca deli gibi acı çekerken güçlü taklidi yapabilirsin."

ÇığlıklarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin