çıkış yok

1.1K 116 42
                                    

𝅘𝅥𝅮 MONO, To See a World

Bölüm 3
çıkış yok

Park Chaeyoung'un mimikleri acıyla sıcak kahvenin üstünde dans eden buhar gibi kıvrılıyordu.

Hastanenin içine girdiklerinde kalbine zincirlerin atıldığını hissetmişti.
"Nabız zayıf, üç tüp B Rh+ kan hazırlayın, hasta ağır yaralı!"

Bıçakların saplandığı teninde büyük yara izlerinden oluk oluk kan boşalmaya, ve daha birkaç saniye önce yatırıldığı beyaz sedyeyi kırmızıyla seviştirmeye devam ediyordu. Olay yerinde son anda hissedilen zayıf nabız, yaşam için bir umut tohumu ekmişti; şimdi ya çürüyecek, ya büyüyecekti.

Onun için somut hayattan hiçbir ses, görüntü yoktu. Gözlerinin önünde gözleri cesetlerin biriktirildiği mezarı andıran kibirli bakışları kendine yüzdüğü bir deriyi giyinmiş gibi bütünleşmişti. Sadece koluna kırmızı bir yılanın sarıldığı isminin Jungkook olduğunu öğrendiği o adam, gözlerinin önündeydi.

Bayılacağımı, bilincimi yitireceğimi deli gibi hissediyordum ancak öyle olmamıştı. Hâlâ ayaklarının ucunda duruyordum ve o kibir dolu gözler gözlerimin içine ziftten bir geceyi akıtıyordu.

Vücudumun yandığını hissediyordum. Muhtemelen ayaklarımın altındaki deride birkaç yanık izi oluşmuştu. Delicesine ter akıtıyordum ve bunlar bana sadece ecel terlerini anımsatıyordu.

Zihnimde birbirinin yakasına yapışıp çığlık çığlığa sorular soran o kadar çok cümlenin sonu soru işareti taşıyordu ki, aklımı yitireceğimi sandım.

Zihnimdeki karışıklıkla şekillenip aralanan dudaklarımdan ona ne söylemem ve cevabının önemli olduğu hangi soruyu sormak konusunda kararsızdım.

"Kimsin sen? Ben neden buradayım, burası neresi? Ölmedim mi?"
Anında cümlelerim birbirini bir karanlığa sürüklenen trenin vagonları gibi takip etti.

Yüzü o kadar ifadesizdi ki, bir duvara baktığımda bile üstünde nelerin iz bırakabilidiğini anlayabilirdim, ancak onun gözleri, ifadeleri, o kadar ifadesizdi ki hiçbir şeyi çözemiyor, çıkaramıyordum.

Bana öylece bakmaya birkaç saniye daha devam etti ancak o birkaç saniye saatlerin üstüne yuvarlanmış ve büyük bir ateş kuyusuna düşmüş gibi uzun hissettirmişti.

Bedeninden vuran inanılmaz bir sıcaklık vardı.
Ailenizle bir kampa gittiğinizde ortada yakılan büyük ateşin yanına yaklaşıp marshmallowlarınızı karemelize ederken ellerinize ve yüzünüze vuran o dev ateş dalgasını tam şu an hissediyordum.
Korkunç derecede sıcaktı.

Tek kaşını yavaşça kaldırdı. Biçimli siyah kaşları zift denizinin üstündeki dalgalar gibi dalgalanmıştı.
"İblis."

Dişlerinin arasından söylediği bu kelime net çıkmıştı hareketini bile anlayamadığım dudaklarından.
Aniden kahkaha atmıştım. Bunca sıcağa rağmen soğuk ve alay dolu bir kahkaha atmıştım ifadesiz ve soğuk yüzüne bakarak.

"Benimle dalga mı geçiyorsun sen?"
İfadem kendini az önceki endişe dolu bakışlara ancak sert yüzüme bırakınca dişlerimin arasından adeta tısladım.
"Kimsin sen?"

Aniden ellerini boğazımda hissettim. Tam olarak ateşler boynuma parmaklarını uzatmış gibi hissediyordum. Tenim korkunç bir acıyla sızlarken, zayıf bedenimi tek hareketi ile arkamdaki konsola ittirdi ve kalçam konsol ile bir bütün hâline geldi. Bütün tenim cayır cayır yanıyormuş ve birazdan yanık izleri oluşacakmış gibi hissederken korkuyla gözlerim irileşmişti.

𝘪 𝘧𝘦𝘭𝘭 𝘪𝘯 𝘭𝘰𝘷𝘦 𝘸𝘪𝘵𝘩 𝘵𝘩𝘦 𝘥𝘦𝘷𝘪𝘭, 𝘳𝘴𝘬Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin