kül kanatların yaktıkları

620 73 147
                                    

𝅘𝅥𝅮 Red, Already Over

Bölüm 22
kül kanatların yaktıkları

Ateş bir elbise giymişti ve ruhumun gözlerinin önünde kıvılcımlarını dans ettiriyor gibiydi. Tenine dokunmak damarlarının kavisini keşfetmek, bilmediğim her zerremin yollarında seyahat etmeye benziyordu.

Onu bekliyor gibiydim. Dudaklarım kana susamış arsız bir yaratık gibi onun dudaklarının tadını beklemişti. Köklerimden yanmış, yapraklarımda anı kovalamıştım. Ruhumun kupkuru damarlarına can ekmişti. Şimdiyse yanağımı yasladığım sıcak göğsünde nabzımı kaybetmemek için direniyordum.

Hisettiğim öfkeyi bile bileklerine bağlamış, bir kelepçe gibi kendine çekmişti. Ona gelmemi istiyordu, beklediği ilk anlardan birisi buydu.

Dudaklarım aralanırken, yakılan bir kömürden tüten duman gibi sıcak nefesimin dudaklarımı yakarak geçmesine izin verip yanağımı yavaşça ondan ayırdım. Çenemi kaldırıp beni izleyen yüzüne bakarken dilime göremediğim, hissedemediğim bir iple kelimelerime düğüm atan gözlerinin zehrini arzularcasına bakarak konuştum.
"İz..."diyebildiğimde sesim çatallı ve kısıktı.

Dudaklarını araladığında derin bir nefes almıştı. Bunu yaparken yükselen göğsü tenime çarparken açıkladı, "İzin istediği bu değildi Rosé."
Birkaç saniye durup gözlerimden duygularımı koparmak için yılanlarını ruhuma saldığında, çatallı dilleri zihnime battı.
Hemen ardından karanlığa rağmen çıplak bir şekilde hissedebildiğim şeytani ve tehlikeli bir parıltı gözlerinden akıp gitti. "Bunu ben istedim."demişti dudaklarını aralayıp sert harflerin fısıltısında patlamasına izin vererek.

Gözlerimi yavaşça kısarken, ondan ellerimi usulca çekmiştim. Damağım büyük bir susuzlukla kurumuştu. Bu histen rahatsızlık duyarak sertçe yutkundum. İki göğsümün ortasındaki boşlukta kabuk bağlayan bir yaranın ölü varlığını hissettim. Gözlerime büyük bir kafesteymişim gibi kapana kısılmış hissettirerek bakan şeytanım, tırnaklarıyla yaramı kaşıyordu.

Hiçbir şey söylemeden yanından geçip gitmek istemiştim, ancak iri ve güçlü bedeni, sarsılmaz bir cehennem duvarı gibi etrafımı sarmıştı. Başımı yavaşça eğerek bana azap gibi gelen gözlerinden kaçmak istedim. Bir şeyler söyleyemiyordum. Midemde bir yanma hissi oluşurken, karnımda hâlâ beni öpmeye başladığında yer edinen o hareketlilik devam ediyordu. Hâlâ uçuyordum, ayaklarım henüz yere değmemişti.

Jungkook'un yavaşça yutkunduğunu düzenli nefeslerinin arasından duyabileceğim kadar büyük bir sessizlik hâkimdi. Bu siyah alfabeyi melekleri uyutacak güzellikteki sesiyle bozmuştu.
"Sana yaptığım hiçbir şey için, pişmanlık duymayacağım."

Başımı aniden kaldırıp gözlerine baktığımda, boğazıma bir pürüz takılmıştı.
Sesi düzdü, hiçbir duygu kırıntısı göremiyordum. Yüzü karanlıkta olmasına rağmen belirgin çene ve burun hatlarını seçebiliyordum. Fazla dağılmasa da belli bir dağınıklığa sahip olan saçlarının da gölgelerini görebiliyordum.

Cümlesinin, tüm kelimelerin bir zemberekten akıp ruhumun derinlerinde bir kafes yaratmasına izin verdim. Farkına vardığım çok şey vardı; bunlardan birisi ise o, benim olduğunu düşündüğüm her şeyime sahipti. Düşüncelerimin gölgesinde bile onun karanlık, ışıkların ışığını kaybettiği gözleri vardı.

Bel kavisimde duran elinin hareket ederek unuttuğum varlığını hatırlatmasını hissettim. Elini kaldırıp usulca boynuma yerleştirdiğinde, avucunun içinde nabzım atıyordu. Kalp atışlarım yine hızlanmıştı, soluklarımı düzenlemekte zorlanıyordum. Baş parmağının çene hattımı okşaması bacaklarımın bağlarının çözüleceğini sanmama sebep oldu.

𝘪 𝘧𝘦𝘭𝘭 𝘪𝘯 𝘭𝘰𝘷𝘦 𝘸𝘪𝘵𝘩 𝘵𝘩𝘦 𝘥𝘦𝘷𝘪𝘭, 𝘳𝘴𝘬Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin