zehire bulanan ölüm

566 59 78
                                    

𝅘𝅥𝅮 The Away Days, Sadness Will Last Forever

Bölüm 26
zehire bulanan ölüm

Ay'ın rengini kıskandığı beyaz parmaklarının ucuna iplerle bağlanan bir kukla gibi hissediyordum.
Ruhumu parmaklarının hareketleriyle istediği yöne çekebiliyordu. Şeytanımın parmak uçlarına bağlanan bir ruh olabilmek gümüş bir kadehe doldurulan ölüm gibiydi.

Dudaklarından yavaşça ayrıldığımda, ikimizde geri çekilmedik.
Gözlerimi yavaşça aralayarak aralık hâlindeki dudaklarım arasından küçük nefesler almaya özen göstererek cennette çizilip cehenneme atılan yaratılışın en güzel hâlini anlatan bir tabloyu izliyor gibi yüzünü izlemeye başladım.

Gözlerini yavaşça araladığında, soğuk beni iliklerime kadar titretse de, onun bedeninden bana esen büyük bir cehennem kasırgasıyla yandığımı hissediyordum.

Simsiyah gözlerinde kendimi gördüğümde, kirpiklerinin benim için titrediğini fark ettim.
Belimi her iki yanından kavrayan parmakları gevşediğinde, yavaşça geriye doğru çekilerek temasımızı sonlandırdım.

Dudaklarıma sinen dudaklarının tadı bir cehennemin yağmurları tenime düşüyormuş gibi yakıcı hissettirse de bana verdiği tutku bin dünya yağmurundan daha güzeldi.

Gözlerine bakarak yavaşça yutkundum. Gecenin karanlığına meydan okur gibi görünen karanlık bakışları beni ürkütmek ister gibi baksa da, artık bakışlarının karanlığını görmek için güneşi söndürmeyi göze aldığımı bilmiyordu.

Dudaklarımın arasından verdiğim her sıcak soluk, soğuğun gazabına uğruyor ve görünür bir buhara dönüşmelerine sebep oluyordu. Derin bir nefes alarak çatallı bir sesle konuştum.
"Bu gece,"dediğimde kalın fakat biçimli olan siyah kaşlarının ufak hareketini teninde izledim. "Bunu birlikte bitirelim."dediğimde sesim duygularımın üzerine bir tül çekse de, pürüzlü ve çatallı olması beni ele veriyordu.

Onun da aralık hâlindeki dudaklarından dökülen güzel nefesi, asla soğumuyor ve içinde yanan tüm yangını soğuğa bırakarak bir buhar ile ondan gidiyordu.
Gözlerini yavaşça yalnızca çoraplarımın olduğu ayaklarıma çevirdi.
Onun bakmasıyla üşüdüğümü hissederek ben de ayaklarıma baktım.

Jungkook gözlerini yüzüme çevirerek kaşlarını kaldırıp alayla sordu.
"Böyle mi?"

Yavaşça yutkunarak başımı kaldırdım. Ayak parmaklarımı içe doğru büktükten sonra konuştum.
"Bana başka bir yol bırakmamıştın."

Gözlerinin akında siyah irislerini devirdi ve dudağının tek bir ucunu kıvırarak sahte ve soğuk bir gülüşle ufak bir ses çıkardı. Beni alaya alıyordu.
Ardından burnunu sertçe çekerek bana baktı ve yolun ortasında bir duvar gibi duran bedenini kenara çekerek geçmem için yol verdi.

"Hâlâ orada mı duruyorsun?"

İfadelerim hızla değişti ve gözlerimin parladığını hissettim. Kendimi tutamadan ufak bir tebessümü dudaklarıma bıraktığımda, başımı eğerek önünden geçtim.

Arabanın yanına geldiğimde, hemen arkamdaydı.
Arka kapının kolunu açmak için kavradığımda beni sesiyle durdurdu.
"Bekle."

Kelimeler onun ateşin evi olan dudaklarından döküldüğünde üşüyordu. Kurduğu her cümle soğuk ve tehditkâr kalıyordu.

Arabanın bagajını açarak eğilip bir şeye uzandıktan sonra bagaj kapağını sertçe kapattı.
Elinde tuttuğu bir çift siyah spor ayakkabıya baktığımda, bana doğru yaklaşarak ayaklarımın ucuna bıraktı.

𝘪 𝘧𝘦𝘭𝘭 𝘪𝘯 𝘭𝘰𝘷𝘦 𝘸𝘪𝘵𝘩 𝘵𝘩𝘦 𝘥𝘦𝘷𝘪𝘭, 𝘳𝘴𝘬Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin