zakkum renginde bir günahın adımı

732 70 147
                                    

𝅘𝅥𝅮 Savannah Saturn, Jonmarco, 100 Moons

Bölüm 17
zakkum renginde bir günahın adımı

Bir kibritin ucuna kokusunu bıraksın diye takılıp ateşe verilen bir gül gibi hissediyordum. Köklerime dökülen benzin, belki henüz kırmızı yapraklarıma ulaşamamıştı, ancak istediği yapraklarımı azabıyla karanlığa bulamaktı.

Korkuyla gözlerine baktım, "Ne demek bu?"diye sorduğumda gözleri arkamdaki duvarda takılı kalmıştı.

"Algol Tutulması'nı izlemen bunu durdur sanmıştım..."diye fısıldamıştı dişlerini sıkarken.
Gözlerini yakalamaya çalışıyordum, bana baksın istiyordum. Karanlığında ayağımın kaydığını bilsin, bir şekilde beni topraklarına çeksin istiyordum.

Gözleri birden beni duymuş gibi gözlerime döndü.
"Bu durduramayacağım tek ölüm Rosé..."diye fısıldadığında, göğsümde bir ur demir bir mızrağın kaburgalarımı kırdığı gibi damarlarımı yırttı.
Her yer boşluğa dönüştü, zaman boşlukta süzülüyordu.

Omzundaki ellerim istemsizce gevşerken, gözlerinde takılı kalmıştım.
"Ne?"diye fısıldadığımda, fısıltımın üzerinde yürüyen nabız kesinlikle korku ve çaresizlikti.

Ellerim omuzlarından süzülerek kollarından uzaklaşmaya başladığında, gevşeyip sıcağına rağmen buz tutan parmak uçlarımda avuçlarını hissettim.
Ellerinin arasındaydı parmaklarım. Gözlerime bakarken anlamsız bir ışık hüzmesi görüyordum. Bana bakarken yaktığı bu ışıklar, kusursuz yüzünde bir meleğin kokusu sinmiş gibi tezat görünüyordu. Kahve harelerimde onun topraklarında yanıp kül olan güllerinden umudu hediye edercesine bana bakıyordu. Yanmış olsa bile, gülüne güllerinden veriyordu.

"Korkma Rosé..."dediğinde sesi kısık ve yatıştırıcıydı. Biraz panik taşıyor gibiydi ancak ifadesizliği bu duyguyu görmemi engelledi. Yüzüme doğru eğilerek gözlerimin derinine baktı. "Ölmene izin vermedim,"dedi gittikçe kısılan sesiyle, "vermem."diye fısıldadı en sonunda.

Ateşin içine ellerim atılmış gibi yanmaya başlamıştım. Gözlerim dolu doluyken dudaklarım aralandı, "Durduramayacağın tek ölüm dedin."dedim pürüzlü ve çatlayan bir sesle. Güçsüz bir melek gibi hissediyordum. Kanatlarını şeytanın yaktığı, Tanrı'nın cezalandırarak arafta bıraktığı yaralı bir melek gibiydim.

Sol gözümde kirpiğime takılan gözyaşım yanağımdan süzülmeden, onun ellerimi saran elinin üstüne düştü. Buhar olup uçacak sanmıştım. Jungkook gözyaşımı hissettiğinde irkildi. Göz bebekleri büyüyerek gözlerime bakmaya devam ederken üzerime titriyordu, zayıf bir noktası gibi hissetmemi sağlıyordu. Evrenin en güçlü şeytanının böyle hissettirmesi beni özel mi kılardı, yoksa acınası bir günah mı, işte bunun cevabını bilmiyordum.

"Bunun tek bir çözümü var."dedi sıktığı dişlerinin arasından anlam veremediğim bir öfkeyle.
Kaşları çatılırken o ten çizgileri iki kaşının ortasındaydı, sahasını koruyordu. Siyah saçlarının iki yana ayırdığı ve açıkta kalan alnının ortasında bir damar belirmişti.

Kaşlarımı çatarak sessizce çenemi sorarcasına hareket ettirdim.
Sertçe yutkundu ve, "İzi bulmak."dedi.
"Onu bulmadığımız her an, beni sana zehir, seni bana ulaşamadığım şifam kılar."demişti zorlandığı belli olacak şekilde. Bu onu neden zorluyordu bilmiyordum.

Gözlerinde kıvranan ve görmeye alışkın olmadığım tanımsız bir duyguyla bana bakmaya devam ediyordu.
İrislerine karışan korkuda kendi yansımamı gördüm.

Ellerimi har gibi sıcak ellerinin arasından yavaşça çekerek yutkundum. Çatallı ve titrek bir sesle, "İzi bulabilmek için ne yapacağını biliyor gibisin."dedim yavaşça gözlerine bakmaya devam ederek.

𝘪 𝘧𝘦𝘭𝘭 𝘪𝘯 𝘭𝘰𝘷𝘦 𝘸𝘪𝘵𝘩 𝘵𝘩𝘦 𝘥𝘦𝘷𝘪𝘭, 𝘳𝘴𝘬Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin