dünyaya dönmeye hazır mısın?

845 81 69
                                    

𝅘𝅥𝅮 Soen, Monarch

Bölüm 9
dünyaya dönmeye hazır mısın?

Boynumda cehennem varisi ellerinin tersini hissettim.
Yakmaktan korkan bir ateş gibiydi, dokunuyordu ancak hayal gibi bir dokunuş tenimi esareti altına alıyordu. Boynumdaki birkaç saç telini parmaklarıyla geriye doğru ittirdiğini sezmiştim.

Bilincim açıldığı an kavradığım ilk şey onun varlığı olmuştu.
Teninden sağ tarafıma doğru adeta üfleyen bir sıcak beni kasıp kavurmak için oradaymış gibiydi.
Burnuma dokunan koku, kuru gül yapraklarının kokusuydu.
Sırtımın uzandığı zeminin bir yatak olduğunu anlamam uzun sürmediği için kendimi bulduğum ilk odada olmadığımızı anlamıştım.

Saçlarım altındaki yastığa suyun üzerinde batmak için saniye sayan cesetler gibi dağınıktı.
Köprücük kemiklerimin altında kanatları ateşten bir cehennem kelebeğinin adımları yaramın üzerinde dolaşıyordu.

Gözlerimi aniden açarak görüş alanımda olan gri ve dökülmek üzereymiş gibi görünen tavana bakmıştım.
Başımı hızla sıcaklığın sahibine çevirmiştim.

Kollarında cansız bir beden gibi ölüm meleğinin arkasından süzüldüğümü hatırlıyordum.
Büyük elinin belimi kendinden bir parçaymışçasına sıkı sıkıya kavradığını, gözlerinin bir affa sığdırdığı küçük zevk damlalarını da benden saklamadığını anımsıyordum. Dudaklarında bulunan kanımı, yaramın kanamasını ve derimin kaynaşarak yarayı kapatmasını sağladığı dudaklarında eğer isterse şifayı da zehiriyle birlikte taşıyabileceğini söylediği sesi zihnimin karanlık mahzenlerinde bir meşaleyi düşürerek her yeri ateşin rengiyle aydınlatmıştı.

Karanlık gözlerindeki ifadesizlik yüzünden kendi yansımamı gördüğümde düşündüğüm birkaç saniyenin ardından, başımı kaldırıp doğrulmaya çalışmıştım.

Sol kolunu yatağa yaslayarak destek almıştı. Sağ eliyle de muhtemelen az önce bana dokunmuştu.
Yatağa yan bir şekilde uzandığı için bacakları yatağın dışında kalıyor, zemine tutunuyordu.

Benim yattığım tarafın birkaç adım ötedeki duvarında kirli bir ayna bulunuyordu. Hemen önünde ise yine gümüş olan üçlü şamdanlıklardan birisi vardı ve şeytanımın yüzünde ateşin kıvrımlarını bile güzelleştiriyordu.

Başımı aynadaki yansımamıza çevirdiğimde, önce ona baktım.
Öyle sıcak olan bedeni yatağı birazdan ateşe verecekmiş gibi duruyordu, ancak bu onun umrunda bile değildi. Onun umurunda olan şey yalnızca iki siyah inciyi andıran gözlerinin merceğinde olan kişiydi, bendim.

Siyaha yakın renkteki kaşları kusursuz biçimiyle yüzüne akan bir mürekkebin dağılması gibi endişeye yakın bir duyguyla çatılmış, gözlerini kırpmadan beni izliyordu.

Önünde beyaz tenimi örten gül kurusu rengindeki saten pijamamın ateşe sokup çıkarmış gibi yandığı elleriyle yırtmış olduğu omuz kısmı, kolumdan kayarak omzumu açıkta bırakıyordu. Dirseklerimin üzerinde durduğum için, aynada şeytanın son merhametini anlatan bir tablo gibi görünüyorduk.

Sadece mum ışıklarıyla aydınlanan bu oda, bir yatak odasıydı ancak bomboş gibiydi. Yalnızca bir yatak ve komodin bulunuyordu. Jungkook'un arkasında yine o büyük ve asla açamadığım pencerelerden birisi vardı.

Gözlerimi etraftan çekerek tekrar şeytanımın üzerine taşıdığımda irkildim.
Gözleri bu kez aynanın yansımasından bana bakıyordu. Bir Kara Mamba'nın çatallı dilinden akan zehir gözlerini siyaha boyamış gibiydi, ancak göz bebeklerinde beni esareti altına varolduğu günden beri almış gibi görünüyordu ve gözlerinde kıyamet bile kopsa, bana zarar gelmeyecek gibiydi. Bu beni korkuttu ve gözlerimi bir kez kırptıktan sonra kuru ve rengini korkudan kaybeden dudaklarım aralandı.

𝘪 𝘧𝘦𝘭𝘭 𝘪𝘯 𝘭𝘰𝘷𝘦 𝘸𝘪𝘵𝘩 𝘵𝘩𝘦 𝘥𝘦𝘷𝘪𝘭, 𝘳𝘴𝘬Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin