alba rosa'nın külden yaprakları

632 61 103
                                    

𝅘𝅥𝅮 Blueneck, Pneumothorax

Bölüm 19
alba rosa'nın külden yaprakları

Kırık bir kadehe doldurulan acı bir şarap gibiydi onun teninin tenimi dağlar gibi acıtması. Sıkılaşan parmakları yavaşça canımı yakmaya başladığında, benim yerimde ona mühürlenmek isteyen o azılı kadın tam karşımdayken ne hissedeceğimi bile bilmiyordum.

Ellerimi yavaşça Jungkook'un ellerinden çektim. Belimdeki ellerinden de kurtulduğumda, ondan bir adım uzaklaşmam mekanik bir hareketle başını bana çevirmesine sebep oldu. Gözleri siyah bir inciden yapılan bıçak gibi göz bebeğime sürttü.

Siyah ve beyazın zıtlığına karşı koyan ve onunkiyle uyumlu maskemin ardından gözlerine baktığımda, nasıl bir duyguyla ona çehremi döndüğümü anlayamamıştım ancak gözlerinde derin bir korku göz bebeklerinde bir sel gibi önüne geçen tüm hisleri ezerek ateşten ruhuna iniyordu.

Avuç içleri terleyen ellerimi yumruk hâline getirdiğimi anlamam, tırnaklarımın avuç içime batması ile farkındalık kazandı.
Dudaklarım aralandığında, kelimelerim bir yağmur damlasına dönüşüp onun sıcağında buharlaşıp benden cümlelerimi vahşice kopardı.

Bir süre Pandora'nın mükemmel sayılmayacak sesinin hayat verdiği şarkıyla gözlerimize bakarken, binlerce yıldır yaşıyor olmasının azabını bir an için gözlerinde açtığı simsiyah kanatlarının tüylerinde görmüştüm. Ancak duygularına erişmemden korkan bakışları, tek bir göz kırpışıyla onu anlamamı durdurdu.

Bana doğru bir adım attı ve parmakları kolumu kavradı. Kasılan çenesiyle birlikte sıktığı dişlerinin arasından öfke konan sıcak nefesini yüzüme vurarak konuştu.
"Bu işi bu gece bitiriyoruz."diyerek konuşmamı beklemeden beni arkasından sürüklemeye başladı.

Buna izin vermiştim. Üzerime çöken siyah denizlerin yorgunluğunu hissetmiştim. Arkamda onu köklerine kadar arzulayan o kutsal kadın onun için buraya gelmişken, ben de dünyaya tekrar dönüş sebebim olan katilimin nefesini kesmek için buraya gelmiştim.

Siyah ceketin sardığı iri ve geniş omuzlarının hatlarını izliyordum. Saçlarının arasından sarkan maskenin siyah kurdelesini görebiliyordum. Gözlerim dolmuştu ve ağlamamak için kendimle bir mücadele içine girmiştim. Bileğimi saran parmaklarının sadece benim bileğimde oluşunu hissetmek beni korkutuyordu. Ona karşı olan izlenimlerim ve duygularım gün geçtikçe büyüyor, ve durduramadığım bir yönde değişiyordu. Bu beni gerçekten korkutuyordu.

Zihnimin kontrolünü kaybetmiş gibiydim. Gözlerimi omzumun üstünden sahnede Jungkook için söylediğini düşündüğüm şarkıyı seslendiren Pandora'ya çevirmiştim.
Ona lanetler okumak isteyen hırçın bir tarafım vardı. Bir yandan da garip bir acıyla kıvranan ruhumun perde arkasında duran benliğim vardı.

Jungkook'un aniden durup bana doğru dönüp bulunduğumuz ortamın en tenha ve karanlıkta kalan köşesine çekilerek konuşması, beni ana bağlamıştı.

"Her yerde ona çalışan paralı adamları var. Bir çatışma durumunda, sakın sana zarar gelmesine izin verme, duydun mu beni Rosé?"demişti sesinde belli olur derecede bir korku sezmeme izin vererek.

Gözlerimin dolup taşmak üzere olduğunu gördüğünde, yüzündeki tüm duyguların üstünde kar taneleri belirmişti. Cehennemine kar yağdırıyormuş gibi hissettiğimde, kaşlarını çattığını anlamıştım kısılan ve ciddileşen gözlerinden.

"Rosé?"demişti derinden gelen ve beni ağlamak için tekmeleyen ses tınısıyla.
Sesini duymak, paramparça olan bir camın üstüne büyük bir objeyi bırakmak gibiydi. Aniden sağ gözümden bir gözyaşı, onun gözlerinin önünde düştüğünde, kirpiklerinin titrediğini gördüm. Şeytanımın üzerinde yarattığım etki beni her geçen gün şaşırtıyordu.

𝘪 𝘧𝘦𝘭𝘭 𝘪𝘯 𝘭𝘰𝘷𝘦 𝘸𝘪𝘵𝘩 𝘵𝘩𝘦 𝘥𝘦𝘷𝘪𝘭, 𝘳𝘴𝘬Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin