ev

618 67 98
                                    

𝅘𝅥𝅮 Swedish House Mafia, The Weeknd, Moth A Flame

Bölüm 27
ev

Lilith'in sızlayan göğsülerinden emzirdiği soyunun köklü nefreti bir şeytanın damarlarındaki ateşte kiniyle asırlardır kaynıyordu. Onun en büyük sınavı da kinini taşıdığı âdemoğlu soyundan bir kadınla mühürlenmek olsa gerekti.

Soğuk parmaklarım onun sıcaklığını hissederek hareket etmeye başladığında, elimin altındaki kazağını ince ve uzun parmaklarımla kavramıştım.
"Jungkook..."diye fısıldadığımda derin ve hırıltılı nefeslerini duyabiliyordum. Kalp atışları yine kulağımdaydı. Beni içten içe çürüten şey şeytanımın göğüsünün altında atan kalbiydi. Bana verdiği şefkat oradan kopup geliyordu.

Hâlâ kollarında olduğumu hissediyordum. Yürüyorduk.
Gözlerimi güçlükle araladığımda, gördüğüm karanlıktan kopamamıştım. Eve dönmüştük, karanlık koridorunda yürüyorduk. Işıkları açmamıştı, onun düzenli nefeslerinden başka hiçbir ses duymuyordum, yalnız olmalıydık.

Sessizdi. İsmini sayıklamış olmama, dilimin düğümlerinin çözülmüş olmasına bile bir şey söylememişti.
Yavaş ve bileklerinde binlerce günah bağlanan bir günahkâr gibi güçlükle attığı adımlar kaşlarımın çatılmasına sebep olmuştu.
Koridorun sonunda, sağda bulunan kapıyı ayağıyla yavaşça ittirerek açtı.

Dirseğiyle duvardaki ışığın düğmesine bastıktan sonra beyaz ve sarı ışığın bir anda parlaması gözlerimi acıtarak hızla kapatmama sebep oldu.

Kollarının arasında bir bez bebek gibiydim. Güçlü ve sıkı kolları bedenimi bir yılan gibi sıkıca sarıyor, Şahmeran'ı kollarında saklayan Cemşab gibi beni sararken, yanağımı cehennem ateşine dokunuyormuş gibi hissettiren göğsüne yaslamıştım.

"Bedenin çok yorgun,"dedi usulca kan kırmızısı dudaklarını aralayarak.
Gözlerimi usulca açıp çenesinin altından yüzüne baktığımda, bana bakmıyordu. Gözleri karşımızda duran cam kapaklara sahip duş kabinindeydi.
"Sıcak bir duş ve iyi bir uyku sana iyi gelecek."derken yavaşça çenesini bana doğru eğip gözlerime baktı.

Yüzündeki tüm mimikleri ifadesizliğin berrak suyuna batırılmış gibiydi ancak gözlerinde sivri bir şeytanın kanatlarını görüyordum. Kanatlarından damlayan duygular parmaklarımı uzatırsam dokunacakmışım gibi yeniydi.

Gözlerine bir süre baktığımda, o da bunu bozmamıştı. Birkaç saniye yalnızca benim kahve harelerimi izlemişti. Hemen ardından bir uykudan uyanır gibi yüzündeki sıcak hisler çekilerek kasları gergin bir hâl aldı. Eğilerek yavaşça bacaklarımı bıraktığında, çoraplarımla soğuk zemine basmıştım.

Yavaşça doğrulurken, kolumu da omzundan indirmek zorunda kalmıştım.
Dudaklarını birbirine bastırarak gözlerime son bir kez baktıktan sonra arkasını döndü.
Siyah kazağının sardığı geniş omuzlarında yüzlerce küçük şeytanın oturabileceğini fark ettiğimde damağım kurumuştu.

Kapıyı açarak çıkmak üzereyken neden yaptığımı bilmeden elimi koluna doğru uzatarak kavradım. Alev alev yanan tenine buz değmiş gibi duraksayarak çenesini omzunun üstüne koyup bana baktığında, siyah saçlarından yüzüne düşen gölgeyi takip ettim. Bir şeyler dememi bekliyor gibiydi, dudaklarımı araladım ancak ne diyeceğimi bilmiyordum.

"Kal,"dediğimde sesim cılız bir şekilde titremişti. Aralık hâlindeki dolgun dudaklarımı birleştiremediğimde, siyah incilerinin bana döndüğünü gördüm.
Yavaşça tüm bedeniyle bana döndüğünde kolundaki parmaklarımı çekmiştim.

Hafifçe çattığı kaşları teninin altında kaslarının ufak bir dalgalanma yaşamasına sebep olurken, gözlerinde anlam arayan bir şeytan ruhuma göz atıyordu.

𝘪 𝘧𝘦𝘭𝘭 𝘪𝘯 𝘭𝘰𝘷𝘦 𝘸𝘪𝘵𝘩 𝘵𝘩𝘦 𝘥𝘦𝘷𝘪𝘭, 𝘳𝘴𝘬Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin