Direniş - Yirmi Dördüncü Bölüm / Yeni Bir Plan

4K 291 34
                                    

Sevgilerle, oy ve yorumlarınızı bekliyorum. Teşekkürler!

Üstüme atılan katil suçlamalarının ardından, ertesi gün sabah -her ne kadar ışık görmesem de uyku tarihime göre böyle tahmin ediyorum- kalkıp kahvaltı hazırlıyorum. Çok fazla kullanılabilir kahvaltılık olmamasına rağmen, birkaç kutu konserveyle idare edebileceğimizi umuyorum.

Metal tezgahın üzerinde kahvaltı için konserveleri hazırladıktan sonra dirseklerimi yerleştirmiş, düşünüyorum. Krista'nın nasıl öldüğünü... Aklıma her bu düşünce geldiğinde içimde, çıkmaz bir sokaktan farksız uçsuz bucaksız bir labirente hapsoluyorum. Dün gece bir veya iki saatten fazla uyuyamamıştım. Yalnızca Krista'nın ölümü vardı aklımda.

Ve Venus'ün katil suçlamaları yankılanıyordu.

"Kelsey."

Mutfak kapısından gelen tok erkek sesini işittiğimde tüylerim diken diken oluyor. Vücudum karıncalanırken beni sarmalayan ürperti dalgasını bir türlü üstümden atamıyorum. Parmak boğumlarımı birbirine kenetleyip nefeslerimi düzene sokmak için çaba gösterirken yeşil gözlerim, Cory'ninkileri buluyor.

Kalbim hâlâ çok kırık, onun bana ve Venus'e yapmaya çalıştığı şeyse çok ayıp. Ancak yine de biz son insanlarız ve onunla bir iletişimim olmazsa bu direniş yürümez, bunu biliyorum. Bu nedenle koyabildiğim kadar büyük bir mesafe ile konuşuyorum.

"Cory?"

Dağınık siyah saçlarını karıştırarak kapı eşiğine yaslanıyor ve kollarını göğsünün altında birleştirip buruk bir tebessüm takınıyor. Ben ise her zamanki duygusuzluğumu ve tepkiden yoksunluğumu muhafaza ediyorum. Gergin birkaç nefesin ardından Cory'nin söylediklerine kulak kesiliyorum.

"Dün Venus'ün sana söyledikleri... Seni incitti mi?" Sesi anlayışlı olmaya çabaladığını ortaya koyuyor. Ancak benim ona karşı tahammülüm dahi yok. O yüzünü, çıkık elmacık kemiklerini, kirli sakalını, dağınık siyah saçlarını ve gözlerini gördüğüm anda içimdeki öfke külleri yeniden ateşe dönüşüyordu. Tüm bedenimi kasıp kavuran bu ateş, sakin olma irademi de ezip geçiyor.

"Bunu gerçekten sorduğuna inanamıyorum," Gizleyemediğim ve öfke dolu bir kıkırtı etrafı kolluyor. "Ah, gerçekten Cory, katil sıfatlandırması yapılması bana hiçbir şey hissettirmedi. Hatta bunu duyduğum an mutluluktan dört köşe oldum, o kadar mutluydum ki gözlerinizin önünde bayıldım." Dişlerimi sıktığımı fark etmeden konuşmayı sürdürüyorum. "Bir daha sakın benimle uğraşma. Normalde sizi yaptığınız hainlik ve Krista'nın ölümüne sebep olmanız üzerine sığınağa almamalıydım. Ancak size acıyorum, aciz olduğunuzu görüyorum. Bana bir şey söylediğiniz anda," Yukarı çıkan kapağa giden koridoru işaret ediyorum. "Kapı burada."

Cory bir şeyler söylemek için ağzını açıyor ama tüm sözlerini ağzına tıkıyorum.

"Sakın, Cory. Sakın bir şey söyleme. Kurmaya çalıştığımı sandığınız o otorite vardı ya," Her nefesimde göğsüm parçalanacak gibi oluyor. Ağzımdan çıkan sözler o kadar keskin ki somutluk kazansaydı şimdiye Cory'nin bedenini delip geçerdi. "O otorite, işte şimdi kuruldu. Ve siz, çenenizi bile açamayacaksınız."

* * *

Gergin, sessiz ve konserve yediğimiz kahvaltının ardından Cory, başta kardeşi Rhys'e baktığı gibi benim ağabeyim Derek'e en kötü bakışlarını yöneltiyor. İçimden Derek'i korumak geliyor, ağabeyim ve babam bu ortamda çok savunmasız görünüyorlar. Ve içten içe biliyorum ki, benim yanıma geldikleri için çok pişmanlar.

Bir anlığına düşününce hayatımın ne kadar büyük bir keşmekeş halini aldığını düşünüyorum. Çözülemez bir düğümün odak noktası olmuşken ve ölümden başka çıkış yokken, yapabileceğim ne var? Yaşadığım yere ait değilim, en zor şartlar altında bastırıcı güce karşı direniyorum, aynı anda iki erkeği seviyorum, annemi kaybedeli bir buçuk aya yakın bir süre oluyor... Geriye son kalmış Direnişçiler arasındaki birlik, küçükken izlediğimiz dizilerdeki o kötü sarışın karakterin gerçek versiyonu olan Venus yüzünden bozuluyor... Geleceğim tehlikede, gerçekten hayatımı yaşamak istiyorum. Bir türe karşı direndiğimiz yetmezmiş gibi Chelenoe ve Tsi-Han-Gae-Yun halkı da istilaya geliyor. Milyonlara karşı on dört kişiyiz, çaresiziz. Erzağımız bize birkaç ay, zorlasak bir yıl yeter. Öldüğünü sandığım babam ve ağabeyim bir yerden çıkıyor, onlarla bile ilişki kuramıyorum. Annem yaşıyor olabilir, yeniden yapılandırılmadan önce onu kurtarma yükümlülüğüm var.

Keşmekeş kelimesi yaşadıklarım için az kalıyor. Kaosun ortasından çıkmaya çalışan ve tek kanadı kırık bir kuştan başka bir şey değilim. Gözlerim kapalı, yaralıyım, dengem yerinde değil ama yine de kaostan çıkışa ben öncülük ediyorum.

Ruh halim kesinlikle sağlıksızlığın doruklarını yaşarken masayı toplayıp atıkları çöp kutusuna atıyorum. Annemin kusursuz bir öngörüyle hazırladığı bu sığınak için ona ne kadar teşekkür etsem az. Ekatarina Heast kadar cesur biri olabilecek miyim muamma ancak örnek aldığım kişi hep annem kalacak.

Yemekten sonra herkes mavi derili koltuklara sinmiş sessiz sakin otururken en son aralarına ben katılıyorum. Tüm bu düzenin başı benim ve kendimi yetersiz hissediyorum. Ancak bunu ifade edersem belli bir düzene ait olmayız ve her şey daha da sarpa sarar. Metal duvarların ardındaki borulardan arada sırada su sesleri kulağımıza doluyor. Metalik tınıyla birleşen huzur verici su sesi, sükuneti yok eden tek şey.

Artık bir planımız olması gerektiğine kanaat getirip konuşuyorum. Sesim beklediğimden daha da sakin ve güven verici çıktığı için Tanrı'ya, Venus'ün inanmadığı Tanrı'ya, şükrediyorum.

"Transformasyon hakkında bir planımız olmalı. Böylesine amaçsızca direnirsek bir anlamı yok. Onlarca, yüzlerce, hatta binlerce insan hâlâ transformasyona uğramamış olabilir. Ve yaşayan her bir insan bizim için büyük bir kazanç. Ne zaman kendimize bir yol belirleyeceğiz?"

Venus kendi halinde bir şeyler mırıldanıyor ama onun eskisi gibi ciyaklamaya cesaretinin kalmadığının farkındayım. Göğsümden aşağı dökülen uzun kızıl saçlarımın öne düşen kısımlarını omzumun gerisine attırıyorum. Oturduğum mavi deri koltuğun kolunda, bir lider gibi görünüyor muyum bilmiyorum ancak herkes bana bakıyor. Ben de sırayla gözlerine bakıyorum. Bir cevap ya da olumlu bir ifade bekliyorum ancak kimsede en ufak bir tepki yok.

Ta ki Abbadon bir anda ayaklanana dek... O konuşmadan önce yüzüne bakıyorum, gözlerinin altında mor halkalar oluşmuş ve yüzünde gizleyemediği bir keder var.

Tabii ya... Annemin ölümünden sonra ilk sığındığım yer olan o barda, Cory ve diğerlerini tanıdığım o barda, Abbadon ve Krista ölü gibi uzanıyordu. İkisini tanıdığımdan beri çok yakınlardı, araları son zamanlar sanırsam Abba'nın tarafımda oluşu yüzünden bozuktu ancak yine de onlar ayrılmazlardı. En yakın arkadaşının ölümünü izlemek kadar acı verici bir şey olamazdı. Eğer bir en yakın arkadaşım olsaydı bunu bilirdim, ancak en son yedi yıl önce gerçek anlamda bir arkadaşım olmuştu: Lisa. O da Roxie istilasında ölmüştü.

Theodora ve Laressa'nın umut dolu bakışları, Cecille ve Venus'ün huysuz merakı, Johan ve Josh'ın zafer nidası, Tate ve Cory'nin tedirginliği, ağabeyim ve babamın zayıflığı, Paula ve Rhys'in sakinliği ve benim memnuniyet içeren tebessümümün eşliğinde Abbadon konuşuyor.

"Bir planım var."

DirenişHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin