Direniş - On Dokuzuncu Bölüm / Tekrar Plan Yapmak

4K 326 17
                                    


Annemi bulmaya karar verdim.

Evet, bu delice veya gerçekçi değil fakat eğer ki Roxieler transformasyon yapıyorlarsa bunun kayıtlarını tutmak zorundalar. Annemin adını o kayıtlarda arayarak belki nerede olduğunu bulabilirim, fakat kimseye söylememeliyim çünkü hepimizi tehlikeye atamam.

Bu yüzden karmakarışık aklımda başka bir karmakarışık plan yapıyorum. Şayet ki ışınlanma haplarından kullanırsam işim daha kolaya gelecek, gitmem gereken yer ise çaldığımız belgelerde yazan adres. Roxie Bilim ve Araştırma Enstitüsünde bulunan C blokta ikinci katta bir asansör bulunuyor. Bu asansör tam da rüyamda gördüğüm gibi gökyüzünde bir üsse çıkarıyor ve Transformasyon Merkezi'ne girebiliyorsun. Fakat ben onun yerine direk Transformasyon Merkezi'ne gideceğim.

Saçlarımı arkadan at kuyruğu yaparak annemin yatağına oturuyorum. Çok sıkkınım, çünkü Cory aklımı karıştırıyor. Venus aklımı karıştırıyor. Rhys aklımı karıştırıyor ve en çok da bu, annemin yaşama ihtimali. Bu kadar çok sorunun içinden çıkabilecek miyim bilemiyorum fakat ben yine de güçlü olmaya çalışmalıyım. Kendimi bunu yapacağıma inandırırsam olacağını düşünüyorum.

Yerimden kalkıp üstümü değiştiriyorum. Kalın pijamalarımı giyindikten sonra odanın ışığını kapatıyorum ve kendimi karanlık, sessiz bu odada uykuya teslim ediyorum.

* * *

Lee-Jein

Asya'da direnmek çok zor.

Roxieler buraları yeni yeni keşfettiği için biz Direnişçiler daha çok keşfe maruz kalıyoruz. Fakat sayımız yüzden fazla, bu yüzden şanslıyız.

Kore'nin küçük bir köyünde doğmuştum ve şimdi yüzden fazla kişiyle koca bir fabrikada, başkent Seul'de kalıyorum. Buraya Çin'den, Japonya'dan, Rusya'dan ve Bhutan'dan gelenler Korelilerle birleşmiş ve galaksiler ötesinden buraya gelmiş olan Roxielere karşı direnmişlerdi, direniyorlardı.

Dünyanın ne hale geldiği bilinmezdi fakat benim için yalnızca kız kardeşim Tia ile yaşamak oldukça zordu.

"Lee-Jein!" Duyduğum kız sesiyle arkama dönüyorum, dokuz yaşındaki Tia sırıtıp yanıma geliyor. "Bugün pirinçten bir şeyler yapmışlar."

Her ne kadar içimden "Yine mi?" Demek gelse de, yiyecek bulmak çok zor. Bu yüzden Tia'ya durumu çaktırmadan "Ah, ne kadar güzelmiş!" Diyorum.

"Ağabey," diyor Tia ve yanımda bağdaş kuruyor yer yatağımızın üstünde. "Buradan ne zaman gideceğiz?"

Dünya'dan bizi ölümün ayıracağını düşünsem de Tia'ya "Kötü adamları temizleyince." diyerek gülümsüyorum. O da bana gülümsüyor, siyah saçlarını iki yandan bağlamış. Perçemleri gözlerine dökülüyor ve minik bir vücudu var.

"Ağabey," diyor tekrardan. "Bence Hye senden hoşlanıyor."

"Hye mi?" Diyorum alnımı kırıştırarak. "O da kim?"

"On yedi yaşında Koreli bir kız var ya," diyor sırıtarak. "Hemşirelik yapıyor."

O an aklıma Hye geliyor. Omzuna dökülen siyah saçları ve çıkık elmacık kemikleriyle güzel bir kız. "Hah," gülümsüyorum. "Sen kendi işine bak."

"Ne gibi?" Diyor Tia sırıtarak.

"Bilmem," Ona uzanıp sarılıyorum. O da beni sararken bir anda arkadan bir çığlıkla bombardıman sesi duyuyorum.

"Roxieler!"

Tia'yı hızla kollarımın arasına alıp kendimi ona siper ediyorum. Gözyaşları göğsüme bulaşıyor.

"Ağabey,ağabey!" Çığlık atıyor. "Ne yapacağız?"

Yapacak bir şey yok, sadece ölümü izle.

Tabii ki bunları söyleyemiyorum.

"Gözlerini kapat, Tia." diyorum kırık bir sesle. "Ve annemle babama az sonra kavuşacağını düşün."

Bombardıman sırayla atılırken bir anda üstüme düşen sıcaklık, arkasından organlarımın birbirinden ayrılışını hissediyorum.

Ölüm bu kadar acı verici olmamalıydı.

* * *

Sabaha doğru günışığı odamda yer edinirken kapının ardından çığlıklar işitiyorum. Gözlerimi açmama sebep olan bu çığlıklar nefret dolu değildi, aksine sevinç dolu. Kaşlarımı çatıyorum. Neler oluyor?

Sanırım işittiğim bu ses Venus ya da Krista'ya ait. Biraz gerinerek yerimden kalkıyorum. Ellerimi sıkıyorum fakat uyku mahmurluğuyla yapamıyorum. Esnedikten sonra pijamalarımı üstümden çıkarıp dolabımdan bir takım kıyafet seçiyorum. Siyah, kolsuz bir tişört ile siyah bir pantolon. Ayaklarıma sert tabanlı siyah botlarımı geçirmeden seçtiğim kıyafetleri giyiyorum. Botlarımı da giydikten sonra kızıl saçlarımı at kuyruğu yapıyorum. Biraz sonra yüzümü yıkamak ve kahvaltı yapmak için koridora çıkacağım ama ya Cory ile karşılaşırsam?

Hayır, diye iç geçiriyorum. Benim ondan değil, onun benden korkup kaçması gerek.

Bu yüzden cesur bir tavır sergileyerek koridora kelimenin tam anlamıyla dalıyorum. Sevinç çığlıkları daha da netleşiyor. Ses Venus'e ait. Ama koridorda sevinmiyor, salondan işitiyorum sesi.

Banyoya gidip dün Cory ile burada yaşadıklarımın izlerini yok sayarak yüzümü yıkıyorum ve çıkabildiğim kadar hızlı çıkıyorum çünkü sonlara doğru ize dayanma gücüm kalmıyor.

Salona doğru yürürken az sonraki yüzleşme için kendimi hazırlıyorum. Omuzlar yukarı, başını sakın eğme Kelsey, güçlü olduğunu göster. Cory'e onun hiç kimse, seninse bir savaşçı olduğunu hatırlat, Kızıl. Annen böyle güçlü olduğunu görseydi gururlanırdı.

Ve belki... Belki onu bulabilirsem gururlanacak da.

İçimde beliren buruk ve cılız acıyı söndüremeden büyük adımımı salondan içeri atıyorum. Abbadon bana bakarak gülümsüyor, oysaki ben ona hala kırgınım.

"Günaydın Kızıl."

"Merhaba." Elimden geldiğince soğukkanlı ve mesafeli davranıyorum. Abba'nın artık ona karşı bir kırgınlığımın olduğunu sezmesi gerek. Odadaki herkes gülümsüyor, sağ köşede Venus ise Cory'e sarılmış çığlıklar atıyor. Cory ile göz göze geldiğimiz anda bakışlarımı ondan kaçırıyorum fakat şanssızlık eseri Rhys'in radarına takılıyorum.

Bu sefer onun bakışlarıyla karşılaşınca ne yapacağımı sezemiyorum, yalnızca susabiliyorum. Ofladıktan sonra bir anda yanımda beliren Laressa ile yerimden sıçramaktan son anda kurtuluyorum.

Uçları sarı, kısa kahverengi saçlarını omzunun gerisine atmış, kemikli yüz hatlarıyla bana gülümseme sunan Laressa konuşuyor.

"Venus," diyor. "Kuzeni Hazel'ın yaşadığını ve nerede olduğunu -daha doğrusu hangi Transformasyon Merkezi'nde bekletildiğini- belgelerin birinde buldu. Ve Hazel yıllar önce o disklerden birine kurban gitmiş, hala bekletilenler arasında. Bu sebeple annen yüzde doksan ihtimalle şu an bekletiliyor."

Kalbim sevinçten duracak gibi olsa da çok umutlanmamaya çalışarak dişlerimi sıkıyorum.

"Bekletilme denilen işlem nasıl?"

"Şöyle ki," Lafa Venus atlıyor, sanki dün onları ben basmamışım gibi. Sanırım onun ihtiyacı yalnızca mutluluk. Mutluluk artı Venus eşittir bir melek çünkü. "Onları donduran bir jel sıvı ile kaplı bir tüpün içerisinde canlı ama yalnızca biyolojik olarak canlı kişiler olarak duruyorlar. Ve onun içinde büyüyorlar da, enzimler bunu sağlıyor. Yani tamamen donmuş sayılmazlar, bilinçleri açık. Tate'in dediğine göre. O da belgede yazanları okudu."

"Venus," Nefes veriyorum. "Bu mükemmel bir haber."

"Şimdi," diyor Venus sağ kaşını dâvetkâr bir biçimde kaldırarak. "Bir plan kurmaya başlayalım. İşin en eğlenceli kısmı!"

DirenişHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin