Direniş - Yirmi Dokuzuncu Bölüm / Sarhoşluk

3.2K 246 45
                                    

Kelsey

Heyecan içerisinde elim kolum bağlı oturmak, Abbadon'un riske atılışını görmek ve planın işlememe olasılığı beni boğuyor.

Kendimi bir mahzene zincirlenmiş gibi hissediyorum. Ses yok, ışık yok, nefes yok, hijyen yok; boğuculuk fazlasıyla var, göğüs kafesimden yukarı boğazıma tırmanan bir acı var ve bir de tedirginlik. İhtiyatlı olmak isterdim, tedirginlik ile ihtiyatlılığın hep aralarında ince çizgiler taşıdığını düşünürdüm. Her şeye sonuçlarını düşünerek yaklaşmak ile sonucunun kötü olacağını düşünerek yaklaşmak arasında oldukça büyük uçurumlar varmış, bunu şimdi öğreniyorum.

Oturup kalmak, çaresizliğimin en büyük göstergesi. Zihnim merak ve kuşkuyla kurcalanırken gözlerimi kapatıyorum ve kendimi rahatlatmaya çalışıyorum.

* * *

Abbadon

Hapların beni getirdiği yere bakıyorum. Burası etrafında birçok tankın ve beton yığının olduğu bir üs. Üzerimdeki kostümle Chelenoelere benzediğimi ümit ederek ileri doğru ilk adımımı atıyorum. Bu adım, aslında gerçekliği test etme niyetimden kaynaklanıyor. Üzerimdeki kostüm adeta ikinci bir deri gibi, öylesine yapışık ki hareketimin kısıtlanmasından korkuyorum.

Üzerimde bulunan, beni bir canlı bomba haline getiren Tate tarafından hazırlanmış nükleer bomba kadar güçlü biyolojik bombadan bir an önce arınmalıyım. Gideceğim yerleri önceden ezberledim, sağa dönüp yürüdüğümde yolun sonunda karşıma bir sapak çıkıyor. Buradan sola gitmem gerek, bu yüzden dönüyorum ama dönmeden önce Roxielere bakıyorum. Birçok gardiyan tankların başında bekliyor. Ciğerlerimin sıkıştığını, nefesimin kısıtlandığını hissediyorum.

Bunu yapabilirsin, Abba. Normal bir Chelenoe gibi davran.

Kendimi az da olsa yüreklendirince gerginlik dolu bir adım atıyorum. Öne doğru ilerlerken tüm adalelerimin kasılışını hissedebiliyorum. Yutkunurken göğsümde bir ağırlık, karnımda ise bir yumru hakimiyet sürüyor. Parmak boğumlarım kostümün içerisinde terliyor, saçlarımın terle ıslandığını hissedebiliyorum.

Roxie bana başını çevirip şöyle bir süzüyor. Her an tavrımı bozabilirim ama ben Chelenoe davranışlarımdan taviz vermiyorum. Bacaklarımın hafif hafif titrediğinde dair bahse girebilirim. Havada güneş var ama benim iç dünyam bu kadar korkunç bir karanlığa gömülüyken, ışıldayan güneşin pustan bir farkı yok. İşgalden beri her şey bir perdeyle örtülmüş gibi, tüm iyi günler, hisler, sevinç, mutluluk, aşk... Hepsi o perdenin ardında ve Roxieler yok olmadıkça o perdeler bir türlü kalkmayacak.

Asıl düşman, Roxielerle anlaşanlarda.

Babam olacak o adamda.

Onun varlığının düşüncesi bile kollarımdaki tüyleri diken diken ediyor, ensemden aşağı süzülen ürpertiyi hissedebiliyorum. Ama duyumsadığım yoğun nefret duygusuyla tekrardan savaşçı ruhuma bürünüyorum; kaybedecek zamanım yok! Bomba patlamaya her an bir saniye daha çok yaklaşıyor ve bu beni tehdit altında bırakıyor.

Yürüdüğüm yol artık dümdüz, adımlarımı koşar gibi görünmeyeceğim kadar hızlandırıyorum. Yolun sonundaki dört katlı geniş bina, Roxielerin sarayı. Şimdiden içerideki... George McGallers'ın, biyolojik dışında hiçbir biçimde babam olmayan adamın kötü aurasını hissedebiliyorum ve bu beni geriyor.

Onunla yüzleşerek onu öldürmek isterdim.

Ama buna zamanım yok.

Kostümde hiç görünmeyen bir cepteki, mermi şeklindeki bombayı çıkarıyorum. Üzerinde yarısını kaplayan bir ekran var ve kalan zamanı gösteriyor.

DirenişHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin