3

10.1K 464 40
                                    

Multimedya: Cory

3

Ne kadar olduğunu bilmesem de, uzun olduğunu bildiğim bir süre zarfının sonuna geldiğimde yerimden doğruluyorum. Kaslarım asıl şimdi daha çok sızlasa da seçebileceğim başka bir şey yok. Kötü bir rüya görmüş olmalıyım. Aklım uyanmanın gerçekliğiyle yaşananları kalbime bir sızıyla beraber yeniden yüklerken bu yarı-karanlık odada göz gezdirmeye yeni fırsatım oluyor. Yerler parke ile döşenmiş, bir boy aynası duvara yerleştirilmiş, bir tane de şifoniyer yatağın bitişiğine koyulmuş. Adımlarım beni boy aynasına götürüyor. Darmadağın görünüyorum, terlemişim, saçlarım yüzüme yapışmış. Kızıl saçımın tamamını toplayıp omzumdan geriye atıyorum. Kıyafetlerime ise olduğu kadar bir çeki düzen veriyorum. Silahlarımı yatağın kenarına koymuşum, gidip onları alıyorum. Ayaklı bir kışla gibiyim. Bunun düşüncesiyle kendimi güvende hissetsem de, milyon kışlaya denk gelsem de annemin bana sağladığı güveni vermeyeceğini biliyorum. Muhtemelen yüzümde büyük bir acı ifadesiyle koridora çıkıyorum. Venus bir sırt çantasıyla ilerliyor. "Hey!" diyorum, kafasını çeviriyor. Kaşları yine çatık. Bana doğru yaklaşıyor.

"Evet?" diyor tek kaşını kaldırarak.

"Silaha ihtiyacınız olabilir diye düşündüm de..." Arkasından ona sırtımdan beş küçük silahı veriyorum. O anda yüzünde pis bir tebessüm görüyorum.

"Silaha ihtiyacımız vardı, sen gelene kadar." diyor ve kollarını göğsünün altında kavuşturuyor. Gözünün önüne düşen bir iki tutam sarı saçı bilerek mi orada bırakıyor bilmiyorum ama ona yakıştığı bariz. "Artık sen de bizden biri olduğuna göre silahımız var, Kızıl." diyor ve sallantılı yürüyüşü ile barın tezgâhına giden bölmeden geçiyor. O esnada neşeli sesini duyuyorum.

"Kızıl'ın bize bir hediyesi var!" Arkasından Abbadon, Krista ve Tate'in gülüşünü dinliyorum, bu iyi bir şey. En azından yapayalnız kalmamışım. Derin bir nefes verip koridora çıkıyorum. Onların arasına öylece giremem ama onlara güvenebilirim. Çünkü tek insanlar onlar ve bizi ortak paydada buluşturacak en büyük temel de bu.

Fakat koridora çıktığımda bir anda etten bir duvara çarpıp geriliyorum. "Ah, ben-"

"Problem değil," diyor Tate. Rahat olmamı ister gibi omzumu ovuşturuyor, benimse bu esnada gözüm yanındaki ondan bile uzun oğlana kayıyor. Kömür rengi gözleri, kapkara saçları var. Onu tanımak gibi bir şansım olamaz zira yıllardır gördüğüm tek insan yüzü annem fakat nedense bana tanıdık geliyor. Gözlerimi haddinden fazla çocuğun üzerinde oyaladığımı fark edince geri çekiliyorum. "Cory'le tanıştın mı? Cory, bu Kelsey. Kelsey, bu da Cory."

"Aramıza yeni birinin katıldığını bilmiyordum. Hoş geldin, Kelsey," Geçmem için yol veriyor. Ben yanından geçerken bakışları beni takip edince bir anlığına onun da benimle aynı tanıdıklık hissini yaşayıp yaşamadığını merak ediyorum. Bunun sessizliğine gömülsem de o devam ediyor. "Burayı nasıl buldun?"

İki uzun etten duvarı atlattıktan sonra sırtımı duvara yaslayarak yanıtlıyorum onu. "Ben... Annemi kaybettim ve bir süreliğine sığınmaya ihtiyacım vardı." Sesim titriyor. "Tesadüfen oldu zaten."

Cory'nin yüzüne ciddiyet oturmuş. Adem elmasını takip ederek yutkunuşunu izliyorum, kaşlarını çatarak, "Kaybın için üzgünüm, Kelsey." diyor.

Diyebildiğim tek şey, "Ben de." oluyor.

Bar tezgahının olduğu bölmeye geçiyorum. Abbadon ve Krista konuşmaya kapılmışlar. Fısıltı gibi konuştuklarını ben gelince sessizliğe bırakmaları, beni ufaktan da olsa kuşkulandırsa da böyle şeyler içgüdüseldir, bunu bildiğimden dert etmiyorum. Öte yandan kulağıma sistematik olarak hırıltılar ilişiyor. Kafamı çevirip bakınca, Venus'ın silah ile hareketler denediğini fark ediyorum.

DirenişHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin