1

26.9K 620 134
                                    

Multimedya: Kelsey Heast


1


"Üç deyince fırlıyorsun ve silahı onların üzerinde tarıyorsun, beni anladın mı Kelsey?" diyor annem. Yüzü duygulardan tamamen arınmış. Öz annemi böyle katı ve vahşi görmek beni tuhaf hissettirse de bunu düşünmenin ne yeri ne de zamanı. Kendime güvenmekten tümüyle uzak, kafamı aşağı yukarı sallıyorum. "O halde şimdi şu lanet borulardan çıkıp yeryüzüyle bağlantı kuralım."

Önümden yürüyen annemin benimkine benzer kızıl saçları her adımında belinde dans ediyor. Adımlarıysa benim aksime sert ve kararlı. Bakışları da aynı nitelikte mi hala, diye kontrol etmek için adımlarına yetişiyor ve göz ucuyla yüzünü inceliyorum. Yine bana benzeyen yeşil gözlerinde odağım: Kararlılık tanımını en iyi bu bakışlar anlatabilirdi sanırım. Bir o kadar da acımasız ve güçlü. Güç... Bu kavramı düşünürken borulardan gelen o küf kokusuyla anılarım birleşiyor, en olmadık yerde kalbimde ağırlık beliriyor. Annem güçlü olmasaydı o gün babam ve ağabeyimi çıkaramadan bale salonundan benimle beraber kaçmazdı.

Los Angeles'ın eski su borularındayız, yeraltından döşenmiş bu devasa borular, en son 2020'li yıllarda kullanılmış, ki o zamanlar ben yoktum. Ama artık Roxalar suya ihtiyaç duymadığından ve Sahipler de hayatlarına uzaydaki üslerinde devam ettiklerinden borularla iletim kesildi. Sularsa sadece hidrolik sistemle çalışan silahlar için kullanıyor. Temel ihtiyacımı gidermenin bir gün bu kadar zor olacağına inanmazdım herhalde ama en azından yalnız olmamak bir nebze beni avutuyor. Hiç değilse Roxalar tarafından işgale uğrayan tek toplum, gezegen biz değiliz.

Annemin elindeki feneri ondan alıyorum, ben daha önde olduğum için benim tarafımdan aydınlatılırsa daha çok işe yarar, o da bir şey demiyor. Fener, karanlık tünelde incecik ve sönük bir ışık yayıyor olsa da annem ve ben birbirimizi rahatlıkla görebiliyoruz. Adımlarımız borunun zemininde ses çıkarıyor ve tabii ki yıllar öncesinden kalan su birikintilerinden. Ayaklarım artık gerçekten bu eyleme itiraz ediyor, bacaklarımdaki kaslar sürekli seğiriyor, yorgunluktan artık dayanamıyorum ama direniyorum çünkü bunu yapmak için yemin ettim. Aniden karşımıza çıkan fareyle istemsizce, annemin anadilinde küfrü basıyorum.

"Сука!"*

Annem bana kızıyor, telaffuzundaki Rus kalıntıları hala yerinde. Eh, dünyanın sonuna doğduysanız bile anneler daima annelerdir. "Kelsey!"

Kafamı çevirerek kaşlarımı çatıyorum. "Ne var?" Dilimle üst dudağımı yalıyorum.

"Pekala, feneri geri ver bana. Sona yaklaştık." Anneme feneri verdikten sonra sırtımdaki Roxa merkezinden arakladığım silahı kavrayıp önüme doğrultuyorum. Silahın ağırlığı fazla olsa da geçtiğimiz günlerin sancılı antrenmanları sonucunda artık duruşumu mahvetmediğine şükrediyorum. Bu büyük bazuka tipi silahın üzerinde parmaklarım gezerken soğukluğu, zamana entegre olmamı engelliyor: Elimdekiyle ölüme sebep olacağım. Bu bir lazer silahı ve değdiği insanın kemiğine isabet ettiği takdirde birkaç saat müdahale edilmezse tüm kas ve iskelet sistemini devre dışı bırakıyor. Ancak annem ve ben şanslıyız ki eğer silah bir Roxa'ya değerse, hesaba katmadıkları bir hata yüzünden uzaylının bedenini küle çeviriyor. Bunlardan sadece beş tane üretildi. Roxa Ana Kışlası'na son soygunumuzda, üçünü ben ve annem çalmıştık.

Boruların sonuna gelince kafamı zaten yerin altında olan yerden, daha da yer altına konumlandırılmış su dolu havuza atlayacağımız için eğiyorum. "Hazır mısın anne?" Ona bakmadan dişlerimin arasından konuşuyorum.

DirenişHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin