Direniş - Yirmi Altıncı Bölüm / Abbadon'un İtirafı

3.5K 244 21
                                    

Keyifli okumalar dilerim.






Tüm herkes harıl harıl planımız için çalışıyor ve özveri gösteriyor.

Ertesi gün sabahın erken ışıklarının belirdiğini tahmin ettiğimiz bir saatte uyanıyoruz ve alelacele bir kahvaltının arkasından topyekun çalışmaya koyuluyoruz.

Ben, iç savaş çıktığında gidip bizlere katılmaları için kaçıracağımız transformasyona uğramamış bedenlerin saklandığı merkeze gidişimizi harita üzerinde çizerken yanımda Rhys, bana sözde yardım ediyor.

Ama sadece beni izliyor ve bazen, kızıl saçlarımın burnunu okşamasıyla kıkırdıyor.

Onunla sevgili olmak beklediğimden daha zor. Rhys, ilgi manyağı biri. Sürekli onu sevdiğimi söylememi, ona sarılmamı, öpüşüne karşılık vermemi ve sevgili olduğumuzu hatırlatmamı istiyor. Üstelik benim ona sevgili olduğumuzla ilgili bir onay vermememe rağmen. Çalıştığımız masanın karşısında Cory ve Venus de kaçırdığımız belgeleri inceliyorlar.

Korkak bakışlarımı Cory'e yöneltiyorum.

Bana bu sefer bakmıyor olması beni biraz rahatlatıyor. Buna karşın artık benimle ilgilenmediğini düşünmek tüm sinirlerimin gerilmesine yetiyor.

İkilemdeyim.

Aşk üçgenlerinden oldum olası nefret etmiştim, şimdiyse o üçgenin başında ben vardım. Bu, bir kördüğümden farksızdı. Ben Cory'i seviyordum, Rhys beni seviyordu, Venus Cory'i seviyordu, ben Rhys'e karşı boş değildim ve Cory'nin bakışları göz önünde bulundurulursa o da bana... Nasıl bir çıkmaza düştüğümü anlamak pek de zor değildi.

Venus sarı saçlarını şöyle bir savurup gözlerini belgenin birinda ihtiyatla gezdiriyor. Elinde bir kurşun kalem ve onun arkasını dişliyor. Cory'nin bu harekete tahrik olduğunu görmek vücudumdaki kıskançlık hücrelerini uyandırsa da, işime odaklanmam gerektiğine kanaat getirip haritaya yöneliyorum.

Sığınağımız şehrin batı çıkış yönünde, hapları kullanırsak direkt merkeze gitmek doğru bir davranış mı bilinmez. Ancak merkezden çok uzak bir yerde de kendimizi bulursak, yolda bir Roxie ile karşılaşma ihtimalimiz var ve sayımız az olarak o merkeze gitmemiz aleyhimize.

Bu yüzden haplarla direkt merkeze girmemizi daha mantıklı buluyor, bunu Rhys'e söylüyorum. O da tüm aşk sarhoşluğundan kurtulamamanın verdiği aptallıkla cevap veriyor.

"Hııııı, olabiliiiiiir,"

"Rhys." Sesim ciddi bir tona bürünüyor.

"Efendim?" O da silkelenip kendine gelince gülümsüyorum.

"Ciddi bir yanıt verir misin? Merkezin kuş bakışı çizimi burada. Hangi noktadan giriş yapmalıyız?"

Müstehcen bakışları üzerimde gezinince onunla çalışamayacağımı anlıyor, ofluyorum.


* * *


Öğlen yemeğinin ardından iki saat moladayız. Sonunda Rhys'i başımdan savabilip yeni odamdaki koltuğa ayaklarımızı uzatıyorum. Kapıyı arkama alıp gözlerimi önümdeki metal duvara dikiyor, düşünüyorum.

Hislerim böyle belirsizken, ne yapabileceğim?

Ve kördüğümü ben oluşturmuşken, daha ne kadar açmaya çabalayacağım?

Kördüğüm açılırsa, merkezindeki ben de kalmayacak.

Kapının gıcırtısı düşüncelerimi dağıtırken yine Rhys'in geldiğini düşünüp Tanrı'ya -Venus'ın inanmadığı Tanrı'ya- onun biraz daha az sevgi manyağı olmaması için dua ediyorum içten içe. Ancak gözlerim kapı pervazına iliştiğinde Abbadon'u görüyorum.

DirenişHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin