2

14.5K 509 29
                                    

Multimedya: Abbadon


2

...Annemi kaybediyorum...

Vücudum pelte gibi, hareket etmek için kendimi zorluyorum. Gözlerimi her kapatışımda hemen önümde annemin gökyüzüne yükselen bedeni beliriyor. Güneş, kavurucu sıcağıyla saçlarımı yakıyor, ayaklarımı yere sürerek kül olmuş Roxalardan kalan kıyafetlerin ceplerine bakmak adına yere eğiliyorum. Dizlerimin bağlarının çözülüp şuracıkta beni aciz bırakması an meselesi. Belki az önce yaşananların şokundandır, serinkanlılık ama bir o kadar da bulantı içerisinde elimi üniformaya doğru uzatıyorum. Elimi uzatırken başıma giren ağrı sonsuza dek sürecekmiş gibi. Ağrı içerisinde geniş, yüksek kapasiteli ceplere bakınıp silah buldukça çekip alıyorum ve sırtıma astığım bazukanın yanındaki kayışa sıkıştırıyorum. Diğer Roxalarınkini de alıp hızla sıvışmaya çalışıyorum.

Eve gitmem gerek.

Ancak sokakta yüzlerce Roxa'nın varlığı ve bacaklarımın amansızca titreyişi buna yardımcı olmuyor. Yanımda Roxaların ürettiği ışınlanma haplarından birçok adet bulunmasına rağmen, fizik yasalarına aykırı bu hapları aldığımda ne kadar enerji harcayacağımı bildiğimden hapları içemiyorum. Şayet bu halde içersem, ışınlandığımda yaşayacaklarının garantisini veremeyen beyin hücrelerim var. Nitekim sokaktan gitmek de çok tehlikeli. Çünkü bir başka uzaylı ve işgalci tür olan Chelenoelerin gezegenimize transfer edileceği noktaya çok yakın bir konumdayım ve o noktadaki santralde şimdi binlerce Roxa çalışıyor.

Gözlerim yeraltına inen bir gece kulübünün merdivenlerine kayıyor. Belki onların uyku saatine kadar burayı sığınak olarak kullanabilirim. Uyku saati olmasa dahi, bir süre burada dinlenmem hapları kullanmak için vücudumu uygun hale getirecektir, diye düşünüyorum ve denemekten zarar gelmez icabı titrek adımlarla merdiven basamaklarını iniyorum. Demir kapının üzerinde etkinlik afişleri var. Birkaç saniye o afişlerde gözüm takılı kalıyor. 2063 yılına ait, primadonnaların göz kırptığı konser afişleri. Sanki yedi değil de, yedi yüz yıl geçmiş gibi geliyor. İşgalden önce insanlar için burası oldukça uğrak bir nokta olmalı. Yaşadığım yerin eski adı Los Angeles'tı ve şimdi... Roxaların tıpkı hapishane hücresi isimlendirir gibi koydukları bu ismi taşıyor: Bölge 12.

Daha fazla maziyi anımsatan ve içimdeki özlemi dürten afişlerde takılı kalmayıp kapının koluna asılıyorum. Kapı biraz fazla kuvvet gerektirse de açılıyor fakat belli bir yere kadar. Gözlerim kapının hareketine mani olan unsura, üst kilide kayıyor. Kapının üstten kilitlenmiş olması, içeride birileri olduğunu belli ediyor. Birkaç Roxa'yla daha savaşacak takatimin olmamasına rağmen bunu yapmak zorunda olduğumdan sırtıma sıkıştırdığım irili ufaklı silahlardan bazukamı tek hamlede çekip kapıya doğrultuyorum. Başım dönüyor, annem olmadan yola devam ettiğimin farkındalığı nükseder gibi ama susturuyorum onu. Şimdi kendi başımın çaresine bakmalıyım. Demir kapıya sert bir tekme basıp kapının açılmasını sağlıyorum, kilit kırılıyor.

Çok zaman kaybetmeden kapıyı ardımdan kapatıp tekrar etrafı kolaçan ediyorum. Fakat arkamdan yaklaşmalarına da izin veremem, atik bir şekilde geriye dönüyorum. Silahım önümde ilerlemeye başlıyorum, yerler kırık şişeler ve kurumuş içki lekeleriyle dolu. Ve sadece içki de değil, kan izleri de duruyor. Roxalar bizleri katlederken acımasızca ve hijyenden uzak davranmışlardı. Sahipler, İngilizce konuşan son yayında "Bu iyiliğiniz için, güzelleştiremediğimiz dünyamızı engellerden arındırıyoruz. Gittiğiniz yerde mutlu olacaksınız." demişlerdi. Bir intikam konuşmasıydı bu. Tüm gün binaların üzerindeki ekranlarda çekik gözlü bir kadının yaptığı bu konuşma yankılanmıştı ve resmen bizlerle dalga geçilmişti. Ölmek, hangi insanın iyiliğineydi?

DirenişHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin