Sen Kim Köpke

4.1K 206 61
                                    

Nays okumalarrr
______________

Şuan her şey o kadar iyiydi ki... Jungkook'la kahvaltımızı yapmış, beraber toplamıştık ve ondan sonra da Jungkook barışmamızın şerefine diye beni yemeğe çıkarmayı teklif etmişti. Ben de tabiki onu kırmayıp, işime gelen bu teklifi kabul etmiştim. Hazırlanmak için eve gitmem gerektiğini söylediğimdeyse yürümeme izin vermeyip arabasıyla evime bırakıp akşam 7'de beni alacağını söyleyerek gitmişti.

Bazen hayret ediyordum. Nasıl başladı ve nasıl devam ediyor diye. Basit bir uygulamadan tanıştığım birisinin böyle hayatımın en orta yerine girmesini elbette beklemiyordum. Aramızdaki ilişkinin hiç devam etmeyeceğini en fazla herhangi iki arkadaş olarak kalacağını düşünürken kendimi ona aşık buluvermiştim. Ve bu halimden de asla şikayetçi değil tam tersine hayatıma renk kattığı için, birine bağlanma duygusunu çok güzel bir şekilde bana yaşattığı için minnettardım ona.

Akşama doğru duş alıp bakımımı yapmıştım ve şimdi de kıyafet seçiyordum kendime. Altıma siyah dar bir pantolon üstüme beyaz yakası açık düz bir tişört, onun üstüne de siyah ceket giymiştim. Söylememe gerek var mı bilmiyorum ama yine ateş ediyordum. Her neyse. Saçlarımı da yandan ayırıp bir kısmını kulağımın arkasına diğer kısmını da alnıma doğru getirdikten sonra artık hazırdım. Zaten makyajımı da giyinmeden önce yaptığım için eksik bir şey yoktu. Şimdi tek yapmam gereken Jungkook'u beklemekti.

Aradan geçen 10 dakikakın ardından Jungkook mesaj atıp inmem gerektiğini yazmıştı, ben de onu bekletmeyip evden çıktım. Arabasına yaslanmış kafası yerde beni bekliyordu. Bu görüntü kalp sağlığım için iyi olmasa bile o kafasını kaldırana kadar baştan aşağı yüz kere süzdüm onu. Çok yakışıklıydı, çok fazla. Basit şeyler giymesine rağmen o kadar iyi taşıyordu ki onları... Giydikleri benimkiler gibiydi, sadece onun ceketi deriydi. Sonunda kafasını kaldırıp da beni gördüğünde bir süre tekrar birbirimizi süzmüştük. İkimizin de dili tutulmuş gibi söze giremiyorduk resmen. Sonunda Jungkook '' Jimin, sen... Çok güzel olmuşsun. '' demiş ve benim yüzümün kızarıp utanmama sebep olmuştu. Ona gülümseyip önüne kadar gittim, yüzlerimiz oldukça yakınken gözlerimle baştan aşağı süzdüm onu, sonra da fısıltı gibi sesimle '' Hmm, sen de fena sayılmazsın Jeon '' deyip hafif aralık çenesine parmağımla alttan dokunmuştum. Ben kendi oturacağım tarafa geçerken o da arkamdan bakakalmış, büyük ihtimalle yüzümüzün az önceki yakınlığından kendine gelememişti. Kıkırdadım, arabaya bindiğindeyse '' Çok fenasın Park '' demişti sessizce benim duymayacağımı düşünerek ama çoktan duymuştum ve memnuniyetle sırıtıyordum şuan. Onu etkilemiş olmak bütün hücrelerimi hoplatıyor, midemdeki kelebekleri hareketlendiriyordu.

Ona artık onu sevdiğimi haykırmak istiyordum, doya doya sevip öpmek, sebepsizce sarılmak, beraber uyumak istiyordum. Ama bir türlü kendimde o eski özgüveni bulamıyordum nedense, kırılmıştı bir yerlerde ve toplamak zor geliyordu şimdi de. Ondan beklemek geliyordu içimden, beni sevdiğini söylemesini. Ama sonra da diyordum ki o yeteri kadar şey söylemedi mi yapmadı mı zaten senin için. Sen onu bırakıp gittin asıl o cesaret edebilir mi seviyor olsa sevdiğini? Git o yüzden sen söyle, karşılıksız bile olsa söyle, kalmasın içinde, pişman olma sonra hem belki de karşılıksız değildir, hm?

İçimdeki kararsız düşüncelerle sessiz yolculuğumuz bitmiş yemek yiyeceğimiz, şık bir restorana gelmiştik. Son hız atan kalbimle Jungkook'a döndüm, o da bana bakıyor ve en güzel gülümsemesini bana sunuyordu o sırada. Çok güzeldi, gerçekten gördüğüm en güzel şeydi o benim için. Birbirimize gülümsememiz dışarıdan gelen bir çocuk sesiyle bozulmuştu. Öyle dalmışız ki çocuğun annesine yakarışını duymasak hiç ayrılmazdı herhalde gözlerimiz. Utanarak kafamı çevirdim. Büyük ihtimalle kızarmıştım da.

How To Have Sex ~ JikookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin