Spor salonundan çıktığımızda "Mekan seçimini bana bırakıyor musun?" diye sordu. Başımı salladım. Eliyle arabamı bıraktığım otoparkın tersi yönünü işaret etti. Başka bir sokağa girdikten sonra sola döndük. Köşede fazlasıyla kalabalık bir kafe vardı. Masalar sokağa taşmıştı. "Buradaki en güzel kahveyi yapıyorlar. Fazla kişi bilmez. Genelde daha bilindik yerleri tercih ediyor insanlar. Ama burası şahanedir."
"Göreceğiz bakalım." Self servisti. İçeri girip önümüzdeki iki kişinin sipariş vermesini bekledikten sonra çalışan kız yüzümüze baktı. "Önerin var mı?" diye sordum Anıl'la. Gülümsemesi 'elbette var' dercesineydi.
"İki tane The Six istiyoruz. Orta boy olsun." İlginç bir kahve ismiydi. Daha klasik bir tercih beklemiştim.
Benim kahvemi ödemeye yeltense de buna izin veremezdim. İkimiz de kartlarımızı uzattığımızda çalışan kızın ne yapacağını bilemez bakışları altında gülmemek için kendimi zor tuttum. En sonunda Anıl'ın kartına vurdum birkaç kez ve düşmesini sağladım. Kız önce benim sonra onun kartını aldı. Bu sorunu daha uzun tartışmalar sonucu halledebildiğim randevularım olmuştu.
Kahvelerimizi alıp dışarı çıktık. Yolun kenarındaki küçük masalardan birine oturduk. Kahvemden bir yudum aldığımda "Güzelmiş." dedim.
Kendini beğenmiş bir gülümseme oluştu yüzünde. "Ne kullanıyorlar, nasıl yapıyorlar, içeriği ne bilmiyorum. Çok gizemli bir kahve." Şaşırdığımı görünce "Merak etme. Zehirlenmezsin. Ama bir türlü söylemiyorlar. Bir tek burası yapıyor bunu. Adını da kafenin adından alıyor." dedi.
"Yazın spor salonuna on dakika mesafede bir evde kalıyordum. Bu tarafa doğru hiç gelmedik. Dediğin gibi daha bilindik yerlerde yedik içtik."
Gülümsedi. "Yazın buradaydın demek." Başımı salladım. "Gerizekalı arkadaşlarıma uyup bu yazı Çeşme'de geçirmedim ben de. Daha erken tanışabilirmişiz." Gülmekle yetindim. "Yazdan beri mi buradasın?"
"Hayır. Temmuz'da buradaydım sonra döndüm. On gün falan oldu tekrar geleli. Ilıca'da ev kiraladım, bir süre oradayım."
"Nedenini sorabilir miyim? Özel değilse yani."
Kahvelerimizden birer yudum aldık. Ah Anıl. Nedenini ne sen sor ne ben söyleyeyim. "Şehir hayatından sıkıldım. Bir de ailemden bazı kayıplar verdim. Biraz uzaklaşmaya ihtiyacım vardı." Anlayışlı bir şekilde başını aşağı yukarı salladı. "Sen peki?"
"Port'ta balık restoranım var; ailemin yani. Yaz kış buradayım. İşte bir bu yaz farklı bir tatil yapalım dedik, onda da seni kaçırdım." Sürekli bunu mu vurgulayacak?
Neşeli bir kahkaha attım. "Yazın Port'ta bir balıkçıda yemek yedim aslında. Çok güzeldi. Tatildeki son akşamımızdı ve daha önce gelmediğimize pişman olduk."
"Menekşe. Bizim restoran yani." Başımı aşağı yukarı salladım. Gerçekten de son akşamımızı Menekşe'de geçirmiştik. "Balık dedin mi üstümüzde yoktur."
"Öyle cidden."
Orada birkaç saat daha sohbet ettik. Anıl komik birisiydi. Beni fazlasıyla güldürmüştü. Komik bir sürü anı anlatmıştı. Yirmi sekiz yaşındaydı. İstanbul'da doğmuştu ama lise üçüncü sınıfta buraya yerleşmişlerdi. Yıllardır burada yaşamasına rağmen hala İstanbul'u ve orada yaşanları özlediğini söyledi. Sık sık İstanbul'a gitse de çoğu zaman burada yaşıyordu. En sonunda anlatacak daha fazla anı kalmadığına karar verdiğimizde kafeden kalktık. Anıl benimle birlikte otoparka kadar yürüdü. Arabam binerken "Gideceğin yere bırakabilirim." dedim. Ama evinin yakınlarda olduğunu bana zahmet vermek istemediğini söyledi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
6. 10. 21
ActionKendini hiç alışık olmadığın bir denklemin ortasına atarsan ne olur? Birce Dereli tam da bunu yapmıştı. Bilmediği bir adamın peşinden, ailesini elinden alan adamın peşinden gitmişti; Baran Günay'ın. İstanbul'dan Çeşme'ye uzanan bu macerada kendini...