Kahvaltı yapıp biraz tembellik yaptıktan sonra akşam için dolapta pek de bir şey olmadığını gördüm. Baran'la birlikte evden çıktık. Baran, çarşıya indiğimizde kendine bir taksi çevirip Menekşe Balık'a gidip arabasını alacağını söyledi. Anıl'ı da görmüş olacaktı. Çarşıda birbirimizden ayrıldık.
Markete girip evde eksik olan her şeyi topladım. Marketten çıkıp eczaneye girdim. Dün gece korunmamıştık ve Instagram mevzusunun etkisini üzerimden attığım andan beri aklımda bu vardı. İlaçları alıp eczaneden çıktım.
Ellerimin çok dolu olmasını umursamadan İpek ablanın çiçekçisine uğradım. İlk geldiğim zaman aldığım şebboylarım artık iyice solmuşlardı. İpek abla beni kocaman bir gülümsemeyle karşıladı. "Hoşgeldin Birce."
"Merhaba İpek abla." Elimdeki torbaları çiçekçinin girişine bıraktım. Çiçeklerin hepsi gözüme çok güzel gözüküyordu. "Şebboylarıma güzel bakamadım. Ama kasımpatılar hala capcanlı." diye rapor verdim.
Benim için geçen sefer aldığım gibi bir şebboy demeti hazırladı. "Bir kahve içmeye vaktin var mı?"
Başımı salladım. Birlikte çiçekçinin girişindeki yuvarlak masaya oturduk. İpek abla içerideki kızına iki kahve yapmasını söyledi. "Nasıl gidiyor Çeşme?" diye sordu karşıma otururken.
İpek abla çok anaç bir kadındı. Sarı saçları vardı. Kısa boylu, ince, zarif bir kadındı. "Güzel gidiyor. Arkadaşlarım geldiler geçen hafta sonu. Birkaç kişiyle de tanıştım. Sıkılmıyorum da."
"Oh ne güzel. Ne zamandır uğramadın zaten, yoğun olduğunu tahmin ettim."
Kızı Ada kahvelerimizle geldiğinde şaşkınlıkla yüzüme baktı. Ada annesinin kopyasıydı. Sadece biraz daha uzun boyluydu. Liseye gidiyordu. Kahvelerimizi masaya bıraktığında "Tanıyorum seni." dedi. Ada'yla ilk kez karşılaşıyorduk. Nereden tanıdığını ise daha o söylemeden tahmin edebiliyordum. "Baran Günay'la fotoğrafların düştü Instagram'a." İpek abla kızı sanki çok ayıp bir şey söylemiş gibi Ada'ya baktı. "Anne sana da gösterdim ya. Hatta sen tanıdın zaten çiçek almaya geldi demiştin."
İpek ablanın yanakları kızardı. Kızıyla benim hakkımda konuştuğunu bilmemi istemiyordu sanırım. Sinirle Ada'ya baktı. "Su getirmemişsin bize." Ada homurdanıp içeri gitti. Arkasından "Lokum da getir." diye seslendi. Tekrar bana döndü. "Kusura bakma Birce'cim."
"Ne kusuru İpek abla. Önemli değil."
Ada iki bardak su ve küçük bir tabağa koyduğu lokumlarla geri geldi. Kendisi için bir sandalye çektikten sonra "Nasıl tanıştınız Baran Günay'la?" diye sordu.
"Ada!" diye uyardı onu İpek abla. Onun gerginliğini biraz almak adına önemli değil dercesine gülümsedim.
"Komşuyuz biz Baran'la. Ayrıca en yakın arkadaşlarımız birlikte."
Ada aldığı cevaptan tatmin olmaz bir şekilde beni inceledi. "Öylece sevgili oldunuz yani."
"Sevgili olduk mu, bilmiyorum Ada'cım. Henüz sadece bir yemek yedik." Bir de birlikte olduk işte. Sevgililik için yeterli şartları sağlıyor muyuz? Herhalde cümlemi içimden geçirdiklerimle tamamlasam Ada çok tatmin olur, İpek abla fenalaşırdı.
"Hııı..." diye mırıldandı. "Bütün arkadaşlarım seni konuşuyor." dediğinde güldüm. "İyi konuşuyorlar hakkında merak etme. Hepsi Instagram'dan takip etti seni. Postlarını çok beğenmişler. En yakın arkadaşım Naz, saçını bir daha asla kahverengi yapmaman gerektiğini düşünüyor. Bence de sarı çok güzel." Bir kadının alabileceği en güzel iltifat liseli kızlardan alabileceği iltifattır. Ergenliğin zirvesindeki bu kızlar pek bir şeyi beğenmezler. Eğer sizi beğenmişlerse doğru şeyi yapıyorsunuz demektir. Merak etme Ada, sizin için hep sarışın kalacağım. "Ama tabii Baran Günay'ın fikrine göre hareket edersin şimdi." Düşünceli bir tavırla kurmuştu son cümlelerini.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
6. 10. 21
ActionKendini hiç alışık olmadığın bir denklemin ortasına atarsan ne olur? Birce Dereli tam da bunu yapmıştı. Bilmediği bir adamın peşinden, ailesini elinden alan adamın peşinden gitmişti; Baran Günay'ın. İstanbul'dan Çeşme'ye uzanan bu macerada kendini...