İki gün geçti.
O gecenin üstünden koca iki gün geçti.
O gecenin ertesi gününü yataktan çıkmadan geçirdim. Gecenin sonucu midem ağrıyordu. Çok bir şey yemek istemediğim için de yataktan çıkmama gerek kalmamıştı. Birkaç kez camdan karşı bahçeye bakmıştım. Dante güzel havanın tadını çıkartmak istercesine tüm günü bahçede geçirmişti. Akşamüstüne doğru da Baran'ı görmüştüm. Gözü bahçe kapısında sigarasını içmişti. Tam içeri girecekken gözü üst kattaki yatak odamın penceresine takıldı. Perdeler açık renkti. Gölgemi görüyor olmalıydı. Geri çekilmedim. Bir dakika kadar perdenin arkasındaki bana baktı. Ne yapıyorsun? Amacın ne? diyordu sanki. İnan Baran bu soruların hepsini ben de kendime sorup duruyorum.
Seray ve Volkan öğleden sonra Çeşme'den ayrılmışlardı. Önce İzmir'e oradan da İstanbul'a gidiyorlardı. Seray yoldayken geceyle ilgili bir sürü soru soran mesaj atmıştı. Ona kısa ve öz biçimde olanları anlattığımda gülmüştü. Doğaçlama yapmanın bana yaramadığını söylemişti. Daha iyi bir fikri olup olmadığını sorduğumda da sessiz kalmıştı.
Hala daha o noktada nasıl kıvırabileceğimi düşünüyordum. Söylediklerime inanmıyordu. Tekrar tekrar aynı şeyleri söylemenin de yararı olmayacaktı. Ezberlenmiş sözler Baran Günay'ın dilinde yalanla eşdeğerdi. Evet en mantıklı çıkış yol onu öpmek ve kendimi aptal durumuna düşürmek değildi. Ama o anda beynim buna yetmişti.
Pazartesi olduğunda saatlerce yataktan çıkmamıştım. Yine. Dışarı çıktığım an onu görmekten korkuyordum. Sakin ve ayık kafayla konuşmaktan bahsetmişti. Sakin ve ayık kafası benim hakkımda ne düşünüyordu? Bu sefer söylediklerime inanmış mıydı? Onu tavlamak için bu evi tuttuğuma inanmış mıydı? Peki onu tavlamama izin verecek miydi? Ne iyi tavlardım ya onu.
Pazartesiyi de hızlıca geçirmiştim. Öğleden sonra Baran'ın evinde olduğundan emin olduğum bir anda dışarı çıkmıştım. Arabama atlayıp Alaçatı'ya spora gitmiştim. Hafif bir spor yapıp Anıl'la sohbet etmiştim. Anıl kafamı dağıtmam konusunda farkında olmadan çok yardımcı olmuştu. Spordan çıkıp bir yemek yemiştik. Geçtiğimiz hafta Anıl'la konuşurken onu bir arkadaş olarak çok sevdiğimi fark etmiştim. Komiklik bir insanı sevmem için en önemli özelliklerden biriydi. Geçen hafta yemek yediğimizde de bunu satır aralarında ona da söylemiştim. Pazartesi yemek yerken bir anda kız arkadaşı aramıştı. Anıl'dan gerçek anlamda hoşlansam o an hayatımın en kötü anı olurdu.
Kız arkadaşı Işıl'ın beklenmedik aramasıyla Anıl bana ondan bahsetmek zorunda kalmıştı. Işıl, çocukluk arkadaşıydı. Bütün çocuklukları ve gençlikleri beraber geçmiş. Işıl kendisinden beş yaş küçük olduğu için Anıl onu hep küçük kız kardeşi olarak görmüş. Ama Anıl'ın İzmir'e taşınmasıyla Işıl'da bir şeyler değişmiş. Işıl'ın ondan hoşlandığını anlamaya Anıl'ın zekası yetmemiş. Evet, Anıl tam olarak bu kelimeleri kullandı. Işıl üniversiteye başlayıp Anıl'dan uzaklaştığında bir şeyler kafasına dank etmiş. Uzun bir süre Işıl'ın peşinden koşmuş. 'İzmir İstanbul yolunu benim kadar kullanan başka bir insan evladı yoktur.' diyor o günler için. En sonunda ilişkileri başlamış. O günlerden bu yana değişmeyen iki şey varmış: Birbirlerine olan aşkları ve Anıl'ın hala İzmir İstanbul yolunu en çok kullanan insan evladı olması.
Anıl'ın bana ilişkisini anlatması, ona yaptıklarımı anlatmama yardımcı olmuştu. Her şeyi bütün çıplaklığıyla anlatmamıştım. Anlatamazdım. Anıl'a yan komşumun çok meşhur birisi olduğunu ve evi tutmamda önemli bir etkisi olduğunu söyledim. Koca bir kahkaha atmıştı bu noktada. Arkadaşlarımızın birlikte olmasının tesadüf olmadığını, benim ayarlamam olduğunu düşündüğünü söyledim. 'Ayarladın mı peki?' diye sorduğunda elbette ayarlamadığımı söyledim. Baran'ı öptüğümü ve her şeyi bütün çıplaklığıyla ona anlattığımı söylediğimde az daha boğuluyordu. Şaşırmaktan değil de gülmekten. Anıl sakinleştiğinde bana beni sakinleştirecek birkaç kelime etti. Ama gülmeye devam etmemek için kendini sıktığını görebiliyordum. 'Her şeyi biliyor artık bunun geri dönüşü yok. Sonsuza dek kaçamazsın. Hayatına bir an önce geri dönmen gerek. Ya da taşınabilirsin?'
ŞİMDİ OKUDUĞUN
6. 10. 21
ActionKendini hiç alışık olmadığın bir denklemin ortasına atarsan ne olur? Birce Dereli tam da bunu yapmıştı. Bilmediği bir adamın peşinden, ailesini elinden alan adamın peşinden gitmişti; Baran Günay'ın. İstanbul'dan Çeşme'ye uzanan bu macerada kendini...