23. Bölüm | Rutin Bir Çeşme Günü

11 4 0
                                    

Merhabalar!

Benim taslaklarımdaki ilk kitabın finaline artık yalnızca bir bölüm uzaktayız... Şu anda ikinci kısım üzerinde çalışmaya başladım, kesinlikle ilk 24 bölüme göre her şeye daha çok içime siniyor. Sizlerle paylaşmak için sabırsızlanıyorum. Birce ve Baran'ın fırtınadan önceki son rutin Çeşme günüyle  sizi baş başa bırakıyorummm. İyi okumalar <33

******

13 Kasım Cumartesi

Teknede dört muhteşem gece.

Denizle, Baran'la, mutlulukla dolu, dünyadan ve bütün dertlerden olabildiğince uzaklaşabildiğimiz dört muhteşem gün.

Cumartesi sabahı uyandığımızda artık gitmeye karar verdik. Baran'ın iki gün diye planladığı tekne kaçamağımız fazlasıyla uzamıştı. İki gün diye planlamasının sebebinin de benim sıkılabileceğimi düşünmesiymiş. Ne denizden ne de ondan sıkılırdım.

Saat bire gelirken, marinanın dışında kalan arabasına bindiğimizde, ötemizde gözüken denize baktım. "En kısa zamanda tekrar böyle bir şey yapacağız, tamam mı?" diye sordum.

Arabayı çalıştırmadan önce elimi tutup "Söz." dedi. Elimin üzerine dudaklarını bastırdı. Gülümsedim.

Yola çıktığımızda vites kolunun önünde duran telefonunu alıp hala değiştirmediği 2109 şifresini girdim. Spotify'a girip onun için oluşturduğum Çeşme listesini açıp çalma tuşuna bastım. Çeşme, benim arşivimde bulunan listelerden biriydi. Buraya geldiğimden beri dinlediğim, dinlemek istediğim her şeyi bu listeye ekliyordum. Aşure gibi bir listeydi. Her tat vardı içerisinde. Baran'ın da hoşuna gitmiş, listeyi kendi arşivine de eklemişti. Şarkıların çoğuna eşlik etmemi istemesi de hem hoşuma gidiyor hem gitmiyordu. Şarkı söylemeyi çok seviyordum. Ama yıllardır üzerimde olan utangaçlığı atamıyordum. Yine de dalgınca yol boyunca çalan şarkıların çoğuna eşlik ettim. Eskisi Gibi, Uzunlar, Sana Değer, Bir Sebebi Var.

Son dört gün birbirimize iyice alışmamızı, yakınlaşmamızı ve aramızdaki bağın kuvvetlenmesini sağlamıştı. Onun yanında kendimi iyice rahat hissetmeye başlamıştım. Zaten böyleydi ama artık çoğu şeyi ikinci kez düşünmeden ona söyleyebildiğimi fark etmiştim. Yanlış anlamasından korkmuyordum. Beni yanlış anlamaz, gözlerimden anlarmış gibi geliyordu. Çok körü körüne bir inançtı bu.

Tekne tatilimiz, aynı evde uzun süreli yaşamamızın neye benzeyeceğini de göstermişti. Zaten aynı evde yaşıyor gibiydik ama birbirimize ait ayrı alanlarımız vardı. Geçtiğimiz dört günde ise böyle ayrı alanlara sahip değildik. Ona trip atmak, soğuk davranmak istesem kaçabileceğim yer yatak odasıydı. Yine de iyi idare ettiğimizi söyleyebilirdim. Baran gönül almak konusunda çok iyiydi. İnatçı bir yapısı vardı. Hatasını kabul etmeyi sevmiyordu. Ama ayrı da kalamıyordu bu yüzden inadını kırması gerektiğini biliyordu. Beni şımartmayı da biliyordu ki bu onda en çok hoşuma giden şeylerden biriydi.

Arabasını evimin önüne park ettiğinde derin bir nefes verdim. Başımı koltuğun arkasına yaslayıp ona baktım. Gözlerini hafifçe kısıp ne düşündüğümü çözmeye çalıştı. Onu fazla zorlamadan "Buraya taşınırken hiçbir zaman evim diyemeyeceğimi düşünüyordum. Ama şimdi evime geldim diyebiliyorum." dedim. Kaşlarımla onu işaret ettiğimde küçük oyunumuzu oynamak istediğimi anladı.

"Bir buçuk sene burada yaşadım. Ama sadece son bir aydır buraya evim diyebiliyorum. Evin ne demek olduğunu seninle öğrendiğimi düşünüyorum."

Yanağını okşadım. "Hadi evimize." Tebessüm ettim.

Kapıyı açıp indim. Kıyafetlerimizin teknede kalmasına karar vermiş, yanımıza oradan bir şey almamıştık. Bahçe kapısını açıp kol çantamın içinde anahtarımı ararken beni takip ediyordu. Kapıyı açıp içeri girdiğimizde evi toplamak zorunda olduğum gerçeğiyle yüzleştim. Mahru'yla buluşacağım zaman evden ayrılmıştım. O gün öyle stresliydim ki kahvaltı yaptığım tabaklar masada, önceki gecelerden kalan yemek tabakları, şarap kadehleri mutfak tezgahında duruyordu. Salon koltuğumun üzerinde katlanmamış hatta neredeyse buruşturulmuş bir battaniye vardı.

6. 10. 21Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin