18. bölümden hepinize merhabaaaaaaaa! Baran'ın pek olmadığı, Eray'ı tanıdığımız keyifli, geçiş bölümü tadında bir bölüm oldu.
6.10.21'in ilk arasını -dizi olsa sezon finalini- 24. bölümle birlikte vereceğiz. İlk taslağı bitirdim :') 24. bölümle kısa bir aranın ardından, benim şu anda inanılmaz bir keyifle yazdığım bölümlere -ikinci sezona- geçeceğiz. Bunun haberini de vermek istedim 😬
Hepinize iyi okumalar dilerimmm <3
******
8 Kasım Pazartesi
Baran pazar öğleden sonra gitti.
Kahvaltımızı etmiş, keyif çaylarımızı içiyorken kardeşi Doğu aramıştı. Önemli olduğunu ilk uçakla gelmesi gerektiğini söylemişti. Hemen kısa bir telefon trafiğiyle uçağını ayarlamıştı. Neden gideceği, ne olduğu veya ne zaman döneceği ile ilgili sorularımın cevabı hep aynıydı: Bilmiyorum.
O anda aslında Baran'ın iş hayatına ne kadar uzak olduğumu fark ettim. Bildiğim şeyler, dünyanın geri kalanının bildiğinden fazla ama Baran Günay'ın dünyasının bildiklerinden çok çok azdı. Dünyanın geri kalanı Günay ailesini, otelleri ve iş insanı kimlikleriyle tanırken ben yeraltı dünyasında hatrı sayılır bir yerleri olduğunu biliyordum. Sayısını bilmediğim kumarhaneleri vardı İstanbul'da. Ama Doğu'nun acil gel diyeceği kadar önemli olan neydi, başka ne tarz işler yapıyorlardı, ne kadar kötülüğe batmıştı bilmiyordum. Tek düşünebildiğim bu ani gidişin, işleri devralma zamanını hızlandırdığı yönündeydi. Sona mı yaklaşıyorduk, sahte ilişkim bitecek miydi yoksa ben de peşinden İstanbul'da apayrı bir maceraya mı atılacaktım bilmiyordum. Ve bu bilinmezlik canımı fazlasıyla sıkıyordu. Yerimde sayıyormuşum hissi de bana hiç yardımcı olmuyordu.
Çeşme maceram Baran ile başlamıştı. Bu yüzdende yalnızlık hissi kendini daha çok hissettiriyordu. Yapacak bir şey bulmakta zorlanıyordum. Pazar günümü evime tekrar gelmekle geçirmiştim. Hali hazırda temiz olan evi tekrar temizlemiştim. Kitaplığı indirip tekrar dizmiştim. Yemek yapmıştım. Ama işte gecenin karanlığı bastırdığında yalnızlık hissi de kalbimin üzerine oturuvermişti. Farkında olmadan Baran'a, varlığına, onunla uyumaya, tenine çok ama çok alışmıştım. Pazartesi sabahı uykusunu alamamış, huysuz bir kadın olarak uyanmıştım. Gece birkaç kez uyanmam ve geri uykuya dalmamın zorluğu başımda bir ağrıya neden olmuştu. Bunu Baran'a da söylemek istemiştim. Onsuz uyuyamadığımı. Ama sabah on gibi uyandığımda Baran çoktan güne başlamış. Saat sekiz gibi ona atmayı düşündüğüm mesajın bir benzerini bana atmıştı.
"Nefes alışverişini duymadan uyumaya çalışmak dünyanın en zor şeyiydi."
"Kalbinin sesiyle uyumaya bu kadar alıştığımı bilmiyordum."
"Bugün uykusuz, aksi ve huysuzum."
Baran İstanbul'a gittiği andan itibaren sürekli mesaj atıyor, beni hiç boş bırakmıyordu. Aslında bir noktada ilişkimize farklı bir şey katmıştı bu ayrılık. Gece boyu mesajlaşmak garip bir heyecandı. Böyle bir flörtleşme yaşamadan direkt birbirimizin hayatının orta yerinde bulmuştuk kendimizi. O yüzden bu kısa ayrılığın da bize iyi geleceğini düşünüyordum. Kısa sürmesi kaydıyla tabii. Uzun ayrılık hem kalbim hem de uykusuz gecelerim için hiç iyi olmayacaktı.
Üzerimdeki gri kazağın eteklerini düzeltip at kuyruğumu biraz daha sıktım. Bol boğazlı bir kazak giydiğim için saçlarımı toplamayı tercih etmiştim. Dün Eray'la konuşmuş ve bugün akşamüzeri buluşmak için sözleşmiştik. Saat altıya gelmişti. Geç kalmak istemiyorsam çıkmam gerekiyordu. Evden çıktığımda yüzüme sert bir rüzgar çarptı. Yeni haftayla birlikte kış kendini iyice hissettirmeye başlamıştı. Hava durumuna göre birkaç gün içinde yağmurlar başlayacaktı. Paltomun önünü tutarak hızlı adımlarla arabama bindim. Isıtıcıyı açıp arabayı çalıştırdığım sırada Eray aramıştı. "Şimdi arabaya bindim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
6. 10. 21
ActionKendini hiç alışık olmadığın bir denklemin ortasına atarsan ne olur? Birce Dereli tam da bunu yapmıştı. Bilmediği bir adamın peşinden, ailesini elinden alan adamın peşinden gitmişti; Baran Günay'ın. İstanbul'dan Çeşme'ye uzanan bu macerada kendini...