4 Kasım 2021
Baran'la akşam yemeğine çıkalı tam bir hafta olmuştu. Bu bir hafta oldukça hızlı ve Baran'la dolu geçmişti. Instagram'ın diline düşmemizden sonra biraz daha içimize çekilmiştik. Her gün sabah ve akşam Dante'yi yürüyüşe çıkartmamız dışında bir kez Alaçatı'ya yemeğe gitmiştik. Bu seferki mekan ikimizin de tanıdığı birine ait değildi. Hafta içi gittiğimiz için çok da kalabalık değildi. Ama yine de yoldan geçen birinin fotoğrafımızı magazin bloguna göndermesiyle sosyal medyanın diline düşmüştük.
Bu Instagram konusu Baran'ın canını inanılmaz sıkıyordu. Kendini bana karşı mahçup hissettiğini görebiliyordum. Benim için cidden hiç önemi yoktu. Hala aynı fikirdeydim ve her fırsatta ona söylüyordum: Baran Günay'la çok güzel vakit geçiriyordum ve bunu Instagram hesabı olan herkes biliyordu. Kötü olan ne vardı?
Böyle hissetmem de sürekli güzel mesajlar ve yorumlar almamın da etkisi olduğunu düşünüyorduk. Takipçi sayım arttığından beri hiçbir şey paylaşmasam da eski fotoğrafların altına bir dizi yorum gelip duruyordu. DM kutum ise Baran'la fotoğraf paylaşmamı isteyen ve beni çok beğendiğini söyleyen mesajlarla doluydu. Kendime güzel bir yakın arkadaşlar listesi hazırlamış, her şeyimi ordan paylaşmaya başlamıştım. En sonunda dayanamayıp bütün fotoğrafların yorum özelliğini de kapatmıştım. Her şey daha huzurluydu.
Geçen bir haftada Serkan beni bir kez bile aramamış, tek bir mesaj bile atmamıştı. Hala Baran'la yemeğe çıktığım için bozuktu. Gamze'yle konuştuğumda Serkan'ın hala nasıl o adamla yemek yediğimi anlayamadığını söyledi. Ah Serkan. Sadece yemek yemekle kalmadım.
Şu bir haftayı yirmi beş yıllık ömrümle kıyasladığımda akıl sağlığımı kaybetmeye hiç bu kadar yaklaşmadığımı hissediyordum. Sürekli beynimde iki düşünce birbiriyle çatışıyor, beni delirmenin eşiğine getiriyordu.
Seslerden biri Baran'la her yakınlaştığımda bas bas bağırıyordu: Baran Günay bu. Babanı kaybetmene sebep olan aileden. Abinin hayatından dört sene çalan aileden.
Sonra diğer ses onu bastırırcasına 'Daha önce böyle şeyler yaşamadık, durmayalım. Baran Günay'ın sırası gelecek. Şu an Baran'ı yaşayalım.' diyordu.
Ne yapacağımı şaşırmıştım. Kimi zaman ilk sese uyuyor, Baran'dan uzaklaşıyordum. Ama çoğu zaman ikinci sese uyuyordum. Tıpkı ilk gecemizde olduğu gibi ona inanılmaz bir hızda yürüyordum. Baran'dan karşı koyamadığım bir şekilde etkileniyordum. Onunla vakit geçirmeyi seviyor, benimle ilgilenmesine, sevmesine ve konuşmasına bayılıyordum. Söylemek bile canımı sıkıyordu ama Baran ev gibi hissettiriyordu.
Kontrolü elimde tutmak istiyordum ama bedenim bana karşı çıkıyordu çoğu zaman. O bir mıknatıs ben de demir parçasıydım ve ona çekiliyordum. Doğal bir şekilde. Karşı koyamayacağım bir doğa kanunuymuş gibi.
Gitmem için milyonlarca sebebim vardı ama kalmam için tek bir öpücük yetiyordu.
Allak bullaktım. Baran hayatıma girdiği andan beri ruhumu en iyi tanımlayan şey buydu.
Günlerden perşembeydi. Baran'ın evinde yemek yiyecektik. O bir şeyler hazırlayacaktı. Dikkatini dağıtmamam için beni sabahtan beri evine sokmamıştı. Ben de çareyi spora gitmekte bulmuştum. Anıl'la karşılaşmayı ümit etsem de o gün gelmemişti.
Saat beşe gelirken sporumu bitirip arabaya bindiğimde Baran'ı aradım. İlk çalışta açtı. "Selam güzellik."
"Selam. Spordan çıktım şimdi. Bir şeye ihtiyacın var mı?"
"Sana ihtiyacım var." dediğinde güldüm.
"Baran." dedim uzatarak, onu biraz olsun ciddiyete döndürebilmek için. Böyle klişe lafları yalnızca beni güldürmek için söylediğini biliyordum artık.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
6. 10. 21
ActionKendini hiç alışık olmadığın bir denklemin ortasına atarsan ne olur? Birce Dereli tam da bunu yapmıştı. Bilmediği bir adamın peşinden, ailesini elinden alan adamın peşinden gitmişti; Baran Günay'ın. İstanbul'dan Çeşme'ye uzanan bu macerada kendini...