Fazıl Say- Dört Mevsim
Sınır, bu bölüm dahil her bölüme 100 oy ve bu bölüm için ayrıca 100 yorum
Keyifli okumalar dilerim
Bazı anlar vardır köşeye sıkıştığınızın bilincinde olan beyniniz türlü senaryolar kurar ve türlü sonuçlara çıkarır sizi. Eğer böyle olursa sonucunda da şöyle olur tarzı fikirlerle dolar zihniniz. Şayet ki neyden bahsettiğimi bilmiyorsanız kuvvetle muhtemel dünyanın en şanslı insanlarından birisiniz demektir. Ama bu durum benim için geçerli değildi.
Telefonunu bırakmamın üzerinden saniyeler geçmeden arkamda belirmişti Murat. Bir şeylerden şüphelenmemesi gerekiyordu özellikle de telefonunu kurcalamaması gerekiyordu. Ben bu kadar tehlikeli bir yola girmişken olmazdı. Kalbim göğüs kafesime güçlü vuruşlar yaparken içimdeki heyecanı ve gerilimi dışarı yansıtmamak için gayret gösterip bedenimi Murat'a doğru çevirdim. "Efendim?"
Aptalı oynamak belki de en iyisiydi. Çünkü bence Murat'ın gözünde salağın tekiydim. Her oyununa kanan ve asla sorgulamayan bir aptal. Ama hayır artık gözüm açılmıştı yine de onun bunu bilmesine gerek yoktu.
Gözleri kuşkuyla kısıldı. "Orada ne yaptığını sordum."
Ellerimi havaya kaldırıp indirdim. Bu benim lügatimde 'hiçbir şey, ne olmuş olabilir ki?' demekti. Bunu sözlerimle de destekledim. "Hiç. Hırkamı arıyordum."
Bakışları üzerimi turladı. Üzerimde ince bir triko olduğu için şanslıydım. "Montumun altında mı?"
Dudaklarımı büzdüm. "Olabilir. Sonuçta montun çok büyük, altında kalmış olabilir."
Başını onaylar anlamda ağır ağır salladı. "Bulabildin mi bari?"
Başımı iki yana salladım. "Sence?"
"Tamam gel buraya. Üşüdün mü?"
Aslında üşümemiştim ama o ki bir yalan söylemiştik sonuna kadar da sürdürmemiz gerekirdi. Ellerimi çapraz olarak kollarıma sarıp ona doğru yaklaştım. Gözlerimdeki bakışları yavaşça aşağıya inerken nereye baktığına bakmak için ben de başımı eğdim. Kollarımı kavuşturduğum için v yakalı trikonun önü bolarmış ve göğüslerimin birbirine yapıştığı için de öne doğru meyletmişti. Büyük bir açıklık değildi ama onun bakışlarını koyulaştıracak kadar tahrik edici olmalıydı. Hemen toparlanıp yanından geçtim. "Üzerime kalın bir şeyler geçirsem iyi olacak."
Bir şey söylemesine müsaade etmeden odama doğru geçtim. Odamın kapısını açıp içeri girmeden kapıyı çektim ve duvarın dibine sindim. Holden bakınca beni göremezdi ama ben onu net bir şekilde görebilirdim. Tam da tahmin ettiğim gibi sağına soluna bakıp montuna doğru ilerledi. İç cebinden telefonunu çıkarıp kontrol ederken derin bir nefes verdim. Ardımda hiçbir iz bırakmadığıma emin olduğum için rahattı içim.
Murat telefonunu geri bırakıp salona girerken ses yapmadan odama girdim. Az önceki adrenalin tekrar sararken dört bir yanımı Cihan'ı kurtardığımın bilincinde olarak kocaman gülümsedim. Tehlikede değildi, en azından bir süreliğine. Ama ona haber vermeliydim. Acil olarak.
Birkaç dakika önce
'Bu gece çekin fişini alacağımızı aldık.'
Yavaş yavaş öğrendiğim Kürtçe kelimeler zihnimde bir bütün oluştururken korku hissettiğim duyguların başını çekiyordu. Cihan'ı öldürecekti. Cihan'ı öldürecekti. Cihan'ı-
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DOĞU KARTALI
General FictionTÖRE KİTABI DEĞİLDİR TAMAMLANDI "Cihan," dedi en nazlı sesiyle, her zamanki gibi. Bakışları bir şey isterken olduğu gibi kısılmış mavi mavi bakmaya başlamıştı. Sanki onun küçücük ağzından çıkan her sözün benim için birer emir olduğunu bilmez gibi. ...