Adam Lambert - Whataya Want from MeKeyifli okumalar...
Müdürün odasını terk edeli dakikalar olmuştu ve ben yerimden bir milim kıpırdayamamıştım. Etrafımdaki herkes terörist olabilirdi. Müdür Bey yerini çoktan belli etmişti bile... Önümden geçen ve neşeyle gülüp şakalaşan öğrenciler bu ülkenin geleceği olanlar... Nereden bilecektim geceleri dağa çıkmadıklarını? İnanamadım bir an hiçbirine yediremiyordum. Kim yedirebilirdi ki? Gerçi Cihan'dan sonra herkesin dönebileceğine, yanlış tarafı seçebileceğine inanmam gerekmez miydi?
Omzumda hissettiğim yumuşak dokunuşla yerimde sıçradım. Bakışlarım hızla sağ omzumun üzerinden arkama dönerken az önce derslerinden çıktığım ve derste biraz şakalaştığım Miran'la göz göze geldik. İrkilmemden dolayı mahcup görünüyordu.
"Kusura bakmayın hocam. Zil çalmıştı da. Korkutmamışımdır umarım."
Şoka girmiş gibi başımı salladım hızla. "Y-Yok dalmıştım sadece. Dersim size değil mi?"
Onaylar anlamda başını sallayınca önüne geçip yürümeye başladım. Arkamdan beni takip ediyordu. Biraz sonra yanımda bitti henüz merdivenlere varmamıştık. "Hocam iyi misiniz?"
Bakışlarım ağır ağır onu buldu. Eli yüzü düzgün, hatta yakışıklı çocuktu. Bahtının da açık olmasını umdum. Yanlış yola düşmemesini... Ben düşüncelerimle boğuşurken o benden bir cevap bekliyordu. Başımı onaylar anlamda aşağı yukarı salladım. "İyiyim."
Eli ensesine gitti ve biraz zorlanarak konuştu. "İyi olun hocam. Müdürü de çok takmayın. Her zamanki hali işte."
O an merdivenin son basamağında durdum. Ne demek her zamanki hali? Bu da ne demekti?
"Nasıl yani?"
O da bir an ağzından çıkanlarla afalladı. Bir şeyler biliyordu buna neredeyse emin olmuştum ama yine de ondan gelecek cevabı bekledim. "Boş verin hocam. Derste görüşürüz."
Jet hızıyla yanımdan geçip giderken ben dediklerini zihnimde ölçüp biçmekle meşguldüm. Kesinlikle bir şeyler biliyordu. Öyle ki bu bilgiler beni hakikate götürecekti hissediyordum. Şimdilik tek yapmam gereken renk vermeden derslere girip çıkmak ve mesleğimin hakkını vermekti. Merdivenin son basamağını da çıkıp uzun koridorda fazlasıyla ses çıkaran topuklularımla ilerledim. Sınıf görüş alanıma girerken derin bir nefes aldım. Bir üstte silahlar vardı. Hissediyordum hala oradaydı. Benim görmem onlar için bir şey ifade etmiyordu sanki. Kaldırmamışlardı. İçimden bir ses bakmamı söylese de ona direndim. Adımlarımı sağlam atmam lazımdı. Karda yürüyüp izimi belli etmeyecektim ve sonunda yapmam gerekeni yapıp elimdeki bilgilerle jandarmalara ve polislere gerekirse bütün Türk Silahlı Kuvvetlerine haber verecektim. İhtiyacım olan tek şey zaman ve bilgiydi. Ve ben bu bilgilere canım pahasına olsa da ulaşacaktım.
.♾.
8 saatlik normal dersimin üzerine bir de 2 saat etüt yapmıştım ve deyim yerindeyse pestilim çıkmıştı. Yine de değdiğini hissediyordum. Tüm okulla bir şekilde dersim vardı ve girmediğim sınıf yoktu. Her sınıfla iyi diyalog kurmuştum ve hepsi pırıl pırıl öğrencilerdi. Onları doğruyu aşıladığım sürece hepsi çok iyi konumlara geleceklerdi. Çantam omuzumdan sarksa da düzeltme gereği görmeden sadece iki arabanın park halinde olduğu otoparka yöneldim. Biri benimdi. Diğerini ise ilk defa görmüştüm. Ankara plakalıydı.
Uzaktan kumandasıyla siyah spor arabamın kapısını açtım. Küçük bir tık sesiyle ve ufak bir ışık gösterisiyle kapılar açılırken tam kapımı açmıştım ki arkamdan gelen adım sesleriyle panikle arkama döndüm. Hatta öyle bir dönmüştüm ki sağ bileğim burkulmuş ve ince topuklu ayakkabımın topuğu kırılmıştı. Dudaklarımın arasından kaçan çığlığa engel olamazken geriye yalpaladım. Kıymetlimin yerle buluşmasını beklerken gözlerim sımsıkı kapalıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DOĞU KARTALI
General FictionTÖRE KİTABI DEĞİLDİR TAMAMLANDI "Cihan," dedi en nazlı sesiyle, her zamanki gibi. Bakışları bir şey isterken olduğu gibi kısılmış mavi mavi bakmaya başlamıştı. Sanki onun küçücük ağzından çıkan her sözün benim için birer emir olduğunu bilmez gibi. ...