Sertap Erener- Bir Çaresi Bulunur
Keyifli okumalarHayat denilen şey gerçekten 5 harften oluşan bir kavram olabilirdi sahiden. Yoksa mümkün olur muydu birkaç dakika önce kanlı canlı karşınızda olan birini son yolculuğuna uğurlamak için hazırlanmak? Oluyormuş. 5 harflik o kelime aslında o kadar çok şey ifade ediyormuş ki insana. O kadar çok koyuyormuş ki. Bunu bu yaşımda öğrenmiştim. 24 yıllık hayatımda bu kısacık hayatımda neler görmüştüm öyle. Asker eşi olmak zordur derler. Asker tanıdığı olmak zordur. Ben sevdiğim adamı toprağa verdim sanmıştım. Gerçek gibiydi. Ama yıllar sonra da olsa gerçek olmadığını öğrenmiştim. Ama bu farklıydı. Buna kendi gözlerimle şahit olmuştum. Yıllar geçse de bir asır geçse dahi değişmeyecekti sonucu. Sarp şehit olmuştu. Neden, nasıl önemli değildi. Gerçek buydu. Sarp ölmüştü.
Üzerimdeki kıyafetleri çıkardım. Siyah elbiseyi üzerime geçirirken odada yalnızdım. Belki de bundan sonra hep yalnız olacaktım. Ben ve minik bebeğim. Hep yalnız kalacaktık.
Saçlarımı toplarken odanın kapısı tıklandı. Sarp'ın sert bakışının olduğu askeri üniformasıyla çekildiği fotoğrafını iliştirdim elbiseme. Ayakkabılarımı ayağıma geçirip kapıya ilerledim. Kapıyı dışarda kim olduğunu bilerek açtım. Ama tahminimde yanılmıştım. "Gelebilir miyim kızım?" Dedi Cihat amca.
Başımla onay verip kapının önünden çekildim. Cihat amca günlerin verdiği yorgunlukla girdi içeri. 1 haftadır kimsenin uyuduğu yoktu ki.
"Nasılsın kızım? Daha doğrusu nasılsınız?"
Her şey o kadar üst üste gelmişti ki beni kapattıkları bu odada kimsenin aklına gelmemiştik. Babamın dahi. Gerçi onun beni artık görmek isteyip istemediğinden bile emin değildim. "İyiyiz Cihat amca. Sağ ol."
"Siz iyi olun da." Diye mırıldandı Cihat amca. Bakışlarını etrafta gezdirdi. İkimizin de aklında aynı konu olduğunu biliyordum ama nasıl sormam gerektiğine emin olamıyordum.
"Cihat amca-"
"Cihan..." diye söze girdi Cihat amca. Günlerdir merak ettiğim isim dökülmüştü dudaklarından. Merakla dikildim karşısına. Bakışları bakışlarımı buldu. İyi haberler vermek istiyor ama veremeyecekmiş gibi bakıyordu. "Cihan, cenazeye katılamayacak Akşın."
Ne?
"Ama nasıl olur?" Diyebildim.
Cihat amca başını iki yana salladı. "Ah, kızım."
Bu cümlesi açıklamaya yeterdi aslında. Başımı salladım anlayışlıyla. "Hazırsan çıkalım."
Yine bir şey demeden başımı salladım. Koltuğun üzerindeki kabanımı ve çantamı alıp çoktan ilerlemeye başlayan Cihat amcanın peşinden ilerledim. Hissiz gibiydim. Sanki bütün hislerim Cihan'la beraberdi. Üzülemiyordum bile. Ne diyeceğimi de bilmiyordum gerçi. Kime kızabilirdim ki? Suçlusu Sarp mıydı her şeyin? Ben miydim? Yoksa tek derdi beni kurtarmak olan Cihan mıydı? Değildi. Cihan suçlu değildi. Bu hikayedeki en suçsuz insandı belki de. Ama bir günah keçisi lazımdı ve bulunmuştu. Cihan günahlarımızı üstlenmişti. O kadar emindim ki hiç pişmanlık duymadığından. Peki bu benim içimi soğutmalı mıydı? Ya da hemen karşımdaki tabutta yatan Sarp'a mı kusmalıydım kinimi? Kime? Kime saldırsam suçu yoktu aslında. Belki de tek suçlu Cihan'ı dinlemeyen bendim.
Bakışlarımı tek bir noktaya sabitledim. Yanımdaki Selim'in burnunu çekişini duyabiliyordum. Sarp gerçekten ölmüştü.
Gözlerim arkama kayarken gördüm onu. Uzakta, elleri kelepçeliydi. Yanında onu zapt etmesi için 6 tane asker vardı. Onu tanımıyorlar mıydı? Kendi askerinin canını yakmayacağını bilmiyorlar mıydı? Yanına gitmeliydim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DOĞU KARTALI
General FictionTÖRE KİTABI DEĞİLDİR TAMAMLANDI "Cihan," dedi en nazlı sesiyle, her zamanki gibi. Bakışları bir şey isterken olduğu gibi kısılmış mavi mavi bakmaya başlamıştı. Sanki onun küçücük ağzından çıkan her sözün benim için birer emir olduğunu bilmez gibi. ...