& 19.Bölüm &

71 7 0
                                    

Blaire'nin Anlatımı:

Ben hayatımda hep suçlanmıştım. Emily'nin suçlamasına neden bu kadar üzülüyordum ki? Kendimi yatağa fırlattım. Oysaki buraya gelirken her şey değişir sanmıştım. Ama malesef ki hepsi berbat bir hal almıştı. Ki böyle durumlarda artık güçlü kalmam gerektiğini ben de biliyordum. Her zaman yaptığım gibi günlüğümüm yanına koştum.

Bu sıralarda beni rahatlatabilecek en iyi şey oydu. Onda yaşanmışlıklar vardı...

Günlüğümü yazdıktan sonra aklıma Andriel gelmişti. Hani hep yanımda olacaktı! Neden bugün burada değildi ki... Onu sabahtan beri hiç görmemiştim. Belki görürüm ümidiyle ve hava alma bahanesiyle bahçeye çıkmaya karar verdim. Fakat ondan önce akan makyajı temizledim. Ve hızlıca çıktım. Arka bahçeye doğru yürümeye başladığımda çiçekli kamelyaya gitmeye karar verdim. İyice yaklaştığımda birisi olduğunu fark ettim. Benim gibi Anthony de oturuyordu sıkıntılıca.

Benim yüzümden belki de Emily ile araları bozulmuştu. Kendimi gerçekten suçlu hissediyordum ve yüzüne bakacak gücü bulamayacağımı anladım. Fakat anlamam ge. oldu çünkü o beni çoktan fark etmişti bile. Kafamı çevirdiğimde artık geri dönmek için bir şansım yoktu. O yüzden yavaşça kamelyaya geçtim ve Anthony'nin karşısına oturdum.

Birkaç dakika zamanın geçmesini umarcasına çevreme bakındım öylesine. Lafın ağzımdan çıkmasına ve konunun açılmasına izin vermek istemiyordum ama malesef kendimi tutamadım bir an.

" Sanırım Emily ile aranızı bozdum. Gerçekten çok özür dilerim. Hepiniz benden nefret etmeye başladınız belki de ama gerçekten de çok özür dilerim. Emily'nin yanına gittim fakat kötü bir amacım yoktu." 

" Bana hesap vermek zorunda değilsin. Kötü bir amacın olmadığını biliyorum." dedi soğukkanlılıkla.

" Ama genel olarak sen de beni yanlış tanıdın."

Başını bana çevirdi. Ve kopkoyu gözleriyle keskince baktı.

" Hayır. Açıkçası Emily'nin yanına gitmen beni çok şaşırttı. Cesurluğun hoşuma gitti."

Gözlerimi kısarak baktım. Ne demeye çalışıyordu?

Sonra ise bana dalan gözlerinden rahatsız olduğumu anlayınca gözlerini çevirerek yeşilliğe baktı.

" Hava güzel dimi içimizdeki kadar kasvetli değil."

Ona anlamaz gözlerle baktım. Bu kadar mı umursamazdı.

" Şu an havanın umurunuzda olduğunu düşünmüyorum Prens Anthony."

Kafamı gülümseyerek bana çevirdi.

"Konuşulacak bir şey mi var?" dediğinde her taraf sessizliğinde boğuldu.

Sonra ise " Emily bu..." diye devam etti.

Ne yani Emily'i resmen takmıyordu!!

" Emily'i anlıyorum, sen de onu anlamalısın."

" Hayır anlayamıyorsun Bayan Blaire! Emily, bu yaşına kadar şımartılarak büyütüldü. Bak bu zamana kadar ona nasıl dayandım sanıyorsun! Başlarda ben de senin dediğin gibi yaptım. Ama bir zaman sonra olmuyor. Artık onu anlasam da anlamamazlıktan gelip hatasını anlamasını beklemek zorundayım!" diyerek bana kükredi. Ve kamelyadan çıkarak bütün endamıyla hiçbir şey olmamış gibi yürümeye başladı.

" Hayır böyle bitemezdi." diye kimsenin duyamayacağı bir şekilde mırıldandım.

Ve dayanamayarak Anthony'nin peşinden bahçenin labirent şeklindeki çiçeklere donanmış duvarların olduğu yere gittim.

" Prens Anthony...Öz olmasa da o benim kardeşim."

Durdu ve bana döndü.

" Ama o seni kardeşin değil celladı olarak görüyor."

Bu sefer hiç olmadığı kadar yumuşaktı. Bana bunları söylerken boyumuz kadar duvarlarla bezenmiş labirentin içine girmiştik bile.

" Her ne olursa olsun....." diye sözlerime devam edecekken bir şey konuşmamı engelledi.

Gözlerimi açtığımda Anthony dudaklarını dudaklarıma bastırmıştı. Beni her zarif öpüşünde kendine çekiyor, belimi narince tutuyordu.

Ne kadar öpmek istemesem de o tutkuyla ve gıdıklayıcı dokunuşlarla öpüyordu.

Ellerimle onu itmeye çalıştı. Kahretsin dokunduğum kasları çok güçlü ve gerilmeye başlamıştı.

Dudaklarımız ayrıldığında köpürücü gözlerle ona sinirle bakıyordum.

O ise yavru köpekler gibi yalvarırcasına bakıyordu. Dudaklarından sadece 3 kelime çıktı

" İzin ver bana."

" Hayır, Prenses Emily görecek. Gider misiniz buradan! Ne yaptığınızı sanıyorsunuz!" gömleğinden beliren kaslarını ittim.

Oysaki burnumuz değecek kadar yakındık. Nefesi ve kokusu içine çekilmeye değerdi.

" Blaire, onu sevmedim... Hayatımda kimseyi sevmedim. Şimdi anlıyor musun?"

" Prens Anthony lütfen burayı terk ed-"

Sözümü yarıda kesti. Tam o sırada dudaklarım aralandı ve pembemsi dudaklarıyla tekrar buluştum. Bu sefer dudağını o çekti.

Ve kulağıma sesi doldu.

" Sen bilirsin... Ama bu başlangıç." yüzündeki o tebessümle duvarların arasında yok oldu.

Yeni bölüm en kısa zamanda gelecek...

Hayaller Ülkesi (BİTİYOR)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin