Merhaba! Gittikçe vote artması beni çok sevindiriyor :) Ancak isterseniz yorum da yapabilirsiniz bol bol :)) Tabi zorunlu tutmuyorum sadece isterseniz. Bir de okuyucularla iletişime geçmek istiyorum. Lütfen mesaj atın. Çünkü hepiniz benim için çok değerlisiniz. Söylediklerim klişe gelebilir ama gerçekten samimi düşünüyorum ve mesajlarınızı beklerim...♥ Hadi iyi okumalar :D
------------------------------------------------------------
'Hayaller Ülkesi' mi?
Bu iki kelime bana mantıklı gelmiyordu. Ya da hiçbir bilgim yok da denebilir. Bu günlüğün sırları yavaş yavaş dökülüyordu belki de. Ama ipucu yakalayamayacak kadar yabancı gibi hissediyordum. Kafam gerçekten dağınıktı. Dikkatimi veremiyor ve mantıklı cevaplar bile veremiyordum. Bu yüzden sadece defterimin içini açmakla yetindim. Yıllar yazıyordu sıra sıra. Bu kadar düzenli tuttuğumun farkına bile varmamıştım bu zamana kadar. Gözüme takılan sayfaların minik minik kesitlerini okuyordum. Çoğunu okuyunca içim acısa da şu anki durumuma ilaç gibi geliyordu. Çoğunu okuduktan sonra günlüğümü yatağın kenarına koydum ve aynaya doğru ilerledim. Yakınlaştım ve yakınlaştım. Keşke yakınlaşmaz olaydım. Yüzüme sürülen bir ton makyaj akmıştı ve zombi gibi duruyordum. Kaç saattir ağladığımı bile hatırlamıyorum.
İçimde bir an gülme hissi uyandı. Ve aptalca kahkaha atmaya başladım. Büyümeme rağmen çocukluğunu yaşayamamış biri olarak zombi suratımla aynada saçma saçma hareketler yapmaya başladım. Of her zaman ağırbaşlı mı olacaktım? Saçımın her bir tarafından fırlayan saç tellerim çok komikti. Aslında bu zamana kadar böyle şapşal şeyler yapmamıştım. Bu sinirimden ve saatlerce ağlamamdan dolan bir krizdi.
O sırada kapı çalındı ve açıldı.
" Siz kimsiniz?" bir an endişelendim. Tipim çok güzeldi ya!
" Ben Andriel müsait misin?"
" Nee?! Andriel mi?!!" bir an içimden düşünmem gereken sözleri yanlışlıkla dışarıya çıkardım.
" Efendim? Anlamadım müsait misin?"
Ne diyorum ben ya! Üstüne üstün bir de Andriel'miş. Böyle görünmeyi istemediğim ilk kişi!
Çabucak lavobaya gittim ve kapıyı kilitledim.
Kapının açılma sesini duydum.
" Blaire, orda mısın? Nerdesin?" diye sesleniyordu.
Sırtımı kapıya yasladım ve dudaklarımı kemirdim.
Odanın her tarafına baktı ve lavobanın kilitli olduğunu anladı.
" Blaire, hey iyi misin sen? Müsait olmadığını söyleyebilirdin."
Off neden giysi odasına saklanmamıştım ki en azından giyecek bir şeyler alırdım ve çıkardım.
Gözlerimi devirdim.
" Şey... Andriel bekle lütfen birazcık sonra geliyorum."
Birazcık sonra geliyorum mu? Rezilliğin dibi ya! Cümleye bak.
Hemen lavobadaki dolaplara koştum ve kişisel bakım ürünlerinin olduğu yerden makyajı temizlemeye yarayan tuhaf markalı şeyleri çıkardım. Ve işe başladım. Evet, kabul ediyorum biraz uzun sürdü.Ama Andriel de yeterince sabırlıymış onu anladım. Son kez küçük aynaya baktığımda doğal duruyordum. Derin bir oh çekip banyodan çıktım.
Andriel'i odada göremedim. Fakat birkaç adım daha atınca terasta elleri cebinde düşünceli bir şekilde manzaraya baktığını gördüm.
Üzerime baktım. Bu kıyafetin içinde rahat hareket edemiyordum ve o hazır manzaraya bakarak meşgulken zamanımı fırsat bilip giysi odasına koştum.
Bu sıralar en çok giymek istediğim rahat giysilerdi. Seçtiklerimle prensesi andırmıyordum ama ben buydum işte. Odamdayken bile elbise giymek istemiyordum.
Kot şort seçtim. Üzerine ise kot şortu gizlemesine birkaç cm kalmış olan arkası uzun önü hafif kısa olan beyaz şirin bir t-shirt giydim. Beni sade tam yaşımda göstermesi hoşuma gitmişti.
Saçlarımı ise önüme doğru balık sırtı ördüm. Minik perçemlerimi serbest bıraktım. Artık çok şeker görünüyordum. Ayaklarıma beyaz spor ayakkabı geçirdim. Makyaj yapmayacaktım ama son zaman kararımı değiştirdim. Gözlerime ince bir eyeliner çektim. Dudaklarımı hafif biraz daha pembeleştirdim. Bu kadarı yeterliydi ve odadan çıktım.
Terasa doğru ilerledim. Ve terasa çıkan kapının basamağına bastım. Andriel beni fark etti. Ben ise onun yanına gittim.
" Üşüdün mü?" gülümsedim.
Elini saçları arasından geçirdi ve gamzelerini çıkardı.
" Imm, hayır bu gece hava çok güzel."
Manzaraya baktım.
" Evet öyle."
" Şey.."
Ne demek istiyordu. Manzaradan gözümü çevirip ona baktım.
" Ne?" dedim kıkırdayarak.
" Bunu söylemek zor ama. Seni hep abiyeyle elbiseleyle falan gördüm. Gözüme değişik geldin."
" Değişik mi? Anlamadım. Of gerçekten şu an acayip çirkinim biliyorum. Ama haklıyım. Birkaç dakika olan ki halimi görseydin zombiden insana dönmüşsün derdin ama. Tamam kızmayacağım çirkinsin diyebilirsin. Bak gerçekten sorun değil. Ben biliyorum aslında..."
Ben motora bağlamışken sözümü kesti.
" Hey... hey.. Yanlış anladın o manada demedim ki. Doğal halinle çok tatlısın. Gerçekten de. Sen ne giyersen giy hepsi yakışıyor. Demek istediğim... Diğerleri gibi değilsin. Bazıları prenses oldum diye her anında abiye giyiyor. Ama sen doğalsın ve güzelsin."
Şaşkınlıkla suratına baktım. Bu sözler iç gıdıklayıcıydı.
" Bilmiyorum... Sanırım huyum doğal davranmak. Ya da hiç prenses olarak yaşamadığım içindir belki de. Kuralları ne giyileceğini bilmiyorum. Ama böyle düşünmen hoşuma gitti. Teşekkür ederim."
Gülümsedi bir süre. Sonra ise birden ciddileşti.
" Yorgunluğunu üzerinden attın sanırım."
" Pek sayılmaz. Uyumadım hiç. Daha doğrusu uyumaya çalışmadım. Düşünecek çok şeyim vardı."
" Kafan meşgul ve yorgun. Anlıyorum... uyumazsan yarın zombi gibi her tarafta dolaşaksın güzelim." Beni sürükleyerek yatağa oturttu.
Hadi ama zombi demesi dakikalar öncesinin hatırlatıyordu. Gülmemek için dudağımı ısırıp duruyordum.
" Hadi prenses uyu artık. Benim gitmem gerekiyor. Yarın seni enerjik görmek istiyorum."
Saçımı okşadı. Gözlerim kapalıydı fakat izlediğini hissedebiliyordum. Bir süre sonra da kapının kapanma sesi geldi.
Gözlerimi açtım ve yatakta sırtüstü yattım. Arsızca gülümsedim. Uyumam lazımdı ama bu şekilde uyumam imkansızdı. İstemsizce yataktan kalktım. Ve minik adımlarla duş almak için banyonun yolunu tuttum...
---------------------------------------------------------------------------------------------------
16.Bölüm Sonu...
---------------------------------------------------------------------------------
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hayaller Ülkesi (BİTİYOR)
РомантикаTüm hakları saklıdır. " İzin ver bana." " Hayır, Prenses Emily görecek. Gider misiniz buradan! Ne yaptığınızı sanıyorsunuz!" gömleğinden beliren kaslarını ittim. Oysaki burnumuz değecek kadar yakındık. Nefesi ve kokusu içine çekilmeye değer...