Merhaba arkadaşlar! Ben bildiğiniz gibi Mina... Birazdan yazacaklarım ilk hikayemin temelleri olacak. Umarım beğenirsiniz. Hepinizi çok seviyorum. Takipçilerim zaten sizin bende ayrı bir yeriniz var. Öpüyorum...♥ Herkese iyi okumalar...♥
" Kalkın dedim size!!! Kalkın köpek ölüleri!!"
Birden yatağımdan sıçradım. Şaşırmadım tabi ki de. Her zamanki gibi bayan Bethany'nin sesiydi bu. Bizi güzel sözcüklerle sabah sabah uyandırması ne hoş ama dimi (!)
Gerindim ve uykulu gözlerle yatakta doğruldum. 'Yine ne var' bakışları attım ama o bu bakışlarımızı yavru köpeğe benziyormuş meğer. İçimden geçenlerle gözlerimi devirdim.
Onu izlemeye başladım. Hala yatakta olanların yanına gidip elindeki sürahiden buzlu su döküyordu. Ayrıca da dışarıda kar yağıyor dikkatinizi çekerim.
Bayan Bethany'nin zoruyla herkes odayı temizledikten sonra, bugün giymek için üzerime bir şeyler almak istedim. Bayan Bethany'nin yırtmadığı sadece eski bir t-shirtim vardı onu üzerime geçirdim. Ve odadan çıktım. Yemekhaneye doğru yöneldim. Her günkü öğünü görünce midem kalksa da hastalanmamak için yemem gerekiyordu. Gerçi bu yırtık t-shirtle nasıl sağlıklı kalabilirim bilmiyorum.
Siz şimdi benim böyle bunları aldırmıyormuş gibi söylediğime bakmayın. Çok acı çekiyorum. Eğer benim bir ailem olsaydı... Sabah annem beni öperek uyandırırdı. Temiz giysiler ve kahvaltı çok önemli değil benim için. Benim kalbimi acıtan tek şey o anne öpücüğünü hayatımda bir kez tatmamam olmam. Bunları düşünürken bir damla yaş süzülür yanaklarımdan. Hemen yaşımı silip salça ve ekmeğimi yemeye devam ettim. Elinde tepsisi ile Anna geldi ve masama oturdu. Endişeli görünüyordu.
" Ne oldu Blaire? Çok kötü görünüyorsun. Bana bak bakıyım ağladın mı sen?" diyerek üzüntüyle bana bakıyordu.
Gözlerimi son kez daha silip hayır anlamında başımı salladım. Hiçbir şey demeden yerimden kalktım ve ona sarıldım. Fakat bu sefer gözyaşlarıma hakim olamadım.
Birlikte lavobaya gittik. Yüzümü, yıkadım ve altları morarmış gözlerime baktım. Çok kötü görünüyordum. Anna bana sarıldı ve:
" Sen benim en iyi arkadaşımsın. Kimsenin seni üzmesine izin veremem. Bizi koruyacak kimse olmayabilir ama biz kendimizi korumaya söz verdik. Her gün ağlamamalısın kendini gittikçe yıpratıyorsun. Bak ben burdayım. O kadın sana hiçbir şey yapamaz emin ol buna" dedi ve biraz olsa bile içimi rahatlattı.
" Anna, peki biz ömrümüzün sonuna kadar hep burada mı kalacağız?"
Anna:
" Bir gün Tanrı bizim yüzümüze gülecektir elbet. Emin ol bu pis hapisten kurtulacağız." dedi.
Birbirimize sarıldık hiç ayrılmamak üzere...
O sırada bayan Bethany birden içeri daldı. Biz ise korkarak birbirimizden ayrıldık.
" Siz ne yapıyorsunuz burada!! Salçalarınız daha bitmemiş, başıma bela mı olmaya çalışıyorsunuz!" diyerek ikimizin de saçlarından tutup tuvaletten çıkardı.
Canım çok acıyordu. Koridor boyunca hatta yemek salonunda herkesin önünde masalarımıza oturtana kadar saçlarımızdan tutup bizi bütün yetimhaneye rezil edecek laflar saydırdı.
" Sizi o.o'lar! Gizli gizli işler çeviriyordunuz öyle mi! Albertoo! Albertoo! Çabuk gel buraya!"
İri yarı adam geldi. Bethany kulağına fısıldadı ve adam küçük bir kutuyla yanımıza geldi.
Birden kutudan pul biberleri çıkarıp üzerimize dökmeye başladı. Sonra zorla hepsini ağzımıza tıktı. O da yetmezmiş gibi saçlarımızdan tutup boş ve karanlık bir odaya kilitledi. Ne olduğunu anlamadık. Sanki biz ne yapmıştık ki!
Bu sefer Anna'da ağlamaya başladı.
" Ne yaptık biz! Ne yaptık sanki!" diye büyük demir kapıya tekmeler atıyordu.
Bense bir köşeye çömelmiş sessizce ağlıyordum. Ölmeyi ilk kez aklımdan geçirmiştim. Annemin yanına gitmek için... Artık dayanamıyordum. Ve karanlıkta göremediğim için yerde gelişigüzel ellerimi gezdirdim. Elime aniden bir şey battı. Hemen onu elimle kavarayıp keskin bir cam olduğunu fark ettim. İşte bana lazım olan da tam buydu. Acı çekerek ölmektense anlık ölmek iyiydi. Tam boğazıma geçirecekken o anda bana kafasını çeviren Anna üzerime atladı ve camı kenara fırlattı.
" Bunu nasıl aklından geçirebilirsin! Hani söz vermiştik kendimize dayanacağız diye! Hani o eski Blairee! Kendine gel!" diye bağırıp kafamı oynattı.
" Dayanamıyorum artık. Zaten ölmeyecek miyiz burada!" diye bağırıp Anna'yı üzerimden atıp cama ulaştım. Elime en yakın olan iki bileğimi de bir hamlede kestim. Artık geri dönüşü yoktu. Yavaş yavaş kıyafetime yayılan sıcak sıvıya baktım. Gözlerim karardı. Damarımı kestim mi bilmiyorum.
Gözlerim hafifçe kapanırken sadece Anna'nın "Blairee!!!" diye büyük bir çığlığını duydum...
1.BÖLÜM SONU...
Okuduğunuz için teşekkür ederim. Sizi çok seviyorum. Gelecek bölümde görüşmek dileğiyle...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hayaller Ülkesi (BİTİYOR)
Roman d'amourTüm hakları saklıdır. " İzin ver bana." " Hayır, Prenses Emily görecek. Gider misiniz buradan! Ne yaptığınızı sanıyorsunuz!" gömleğinden beliren kaslarını ittim. Oysaki burnumuz değecek kadar yakındık. Nefesi ve kokusu içine çekilmeye değer...