JIMIN
Gece nöbeti bu gece bizde olmasına rağmen sabah da uyumak yerine Yoongi ile beraber barınakta tekrar şu kahverengi defterde yazılanlara göz atmıştık ve akşam olana kadar da defter üzerine çalışmıştık. Bir şekilde o bu defterde düşündüğümüzden, gördüğümüzden ve okuduğumuzdan daha fazlası olduğuna inanıyordu ve o buna inandığı için ben de ona inanmayı tercih ediyordum. Fakat yeni bir şeyler keşfedemediğimiz için sinirle defteri kapattığında "Artık bu hapishanede kalmaya devam etmek istemiyorum Jimin" demişti, elimi defterin üstündeki eline götürerek okşarken "Biliyorum Yoongi, ben de istemiyorum ve bir yolunu bulacağız. Bu defterle ya da deftersiz, bir şekilde buradan kurtulacağız" dedim.
Kasabadaki diğer insanlar belki de burada yaşamaya alışmış ve bu alışkanlıklar sebebiyle de geçmişlerini unutmuş gibi görünebilirlerdi, hatta bizle de sık sık zıt düşüp nefret de besleyebilirlerdi ama tüm bunlar aslında çaresizlikten kaynaklanıyordu. İnsanlar evlerini, ailelerini ve aslında ait oldukları yeri özlüyorlardı ve yaşadıklarını kolay kolay atlatamıyor sadece hayat devam etmek zorunda olduğu için devam ediyorlar ve bu gücü sağlamaya çalışıyorlardı. Yoongi de elini çevirip avuç içlerini avuçlarımla buluşturduğunda ve elimi tuttuğunda bir an için her şeyi unutarak sadece çırpınan kalbime kapılmıştım.
Onun sıcaklığı benim bedenime de hızla yayılmış ve aramızdaki sevginin tek taraflı olmadığı umudu ile beraber gözlerim gözlerine çıkmıştı. Bir şekilde bu el ele tutuşmanın farklı bir anlam ifade ettiğini biliyordum çünkü biz, Taehyung ile el ele tutuşabilirdik ve buna farklı bir mana yüklemezdik ama Yoongi öyle biri değildi. O arkadaşça birilerinin elini tutacak biri olmadığı için de şuan ümitlerimin yeşermesi ve çiçekler açması hayli doğaldı.
Bana "Ne farkettim biliyor musun? Artık topladığım çoğu taş, senin elini değdirdiklerin" dedi, sonra ayağa kalkıp yatağına doğru yaklaştı. Saman dolu yatağının yanında tahta parçalarından kendi yaptığı küçük bir masanın üstünde dizili olan taşlarının arasından bir tanesini alıp yanıma tekrar geldiğinde, eline aldığı taşı avucuma bırakıp "Dün akşam yemeğinde ateşin başında sürekli bu taşı elinde evirip çevirip duruyordun. Sonra da onu birden bire kasabalıların dediği bir şeye sinirlenip ateşe attın" dedi. Taşın üstündeki siyah is izleri bu yüzden olmalıydı demek, tebessümle tam ona cevap verecekken kafasını salladı "Hayır hayır beni dinle" dedi
Aşıklardan, soyluyken bana anlatılan hikayelerden ve hatta ilk gençliğimde yaşadığım bazı gönül maceralarından sonra tüm bunların çok yapma olduğunu kavramıştım Kavramamı sağlayan ise şuanda karşımda oturan adamdı. Destansı olan kahramanlar değildi, onların yaptıkları ya da yapmadıkları, göze aldıkları ya da almadıkları değildi. Asıl destansı olan aşkın kendisiydi, aşkın kime ne yaptırdığı değildi. Yoongi benim ilk aşkım değildi ama bunun öyle devasa bir anlamı yoktu. Kendimi uzun bir süre boyunca ilk aşka veda edemeyeceğime dair ikna etmeye çalışmıştım ama içimdeki duygulara göz attığımda bitmiş olduklarını görmeme rağmen neden direttiğimi anlayamamıştım.
Bunlar Çöl Batağına gelmeden önce hissettiklerimdi, ilk kez aşık olduğum kişiyi buraya gelmeden çok daha evvel geride bırakmıştım ve bir daha kimseyi onu sevdiğim gibi sevemeyeceğimi düşünmüştüm. Ama Yoongi...o kadar başkaydı ki...onunla ilgili sevdiğim şey aşkın nasıl içimde yer ettiği değil o'ydu. Üzerimize giydiğimiz bir kaftan değildi aşk onunla, daha gösterişli daha güçlü daha iyi olmak için taşımak zorunda olduğum yük benzeri bir duygu değildi. Aşk, korkunç bir şeydi aslında çünkü ona biçilen o kadar fazla anlam vardı ki bir canavarın ağzından içeri girip midesinden çalmanız gereken değerli bir taşla onu krala teslim etmeliydiniz.
Yani sevmek istiyorsanız bu iblislerle mücadele edebilmeliydiniz onun uğruna ama ben her zaman neden tek başımıza savaşmamız gerektiğini anlayamamıştım. El ele tutuşup öyle deviremez miydik o lanet devleri? Yoongi'nin sert kabuğunun altında nahif bir ruh örtüyordu onu ve ben bu ruha kapılmıştım. Yoongi "Korkularımı yenmek için onların üstüne gitmem gerektiğini kavrayalı çok olmadı. Daha cesur olmam gerektiğinin farkına vardığımda ise bunu sadece yaşadığım dehşet dolu anılara değil tüm hayatıma yaymam gerektiğini düşündüm. Bu yüzden benim için çok önemli olduğunu bilmeni istiyorum, hayatımız tehlikelerle dolu ve yarın neler olacağını bilemezken eğer ölüp gidersem seni sevdiğimi sen bilmeden ölmeyi istemiyorum" dedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çöl Batağı
FantasyAy Çocukları inat etti, yaşayacaklardı hem de Kurşun geçirmeden! Kana susamışları da kanla aktardıkları genleri üstün tutanları da alt edeceklerdi. Çöl Batağı, duvarın öteki tarafı ya da tüm dünya hiç farketmezdi onlar için. Yaşayacaklardı ve hayatt...