29.

14 2 24
                                    

YOONGI

Kırmızı gözlü vampir histerik ağlayışlara da korku dolu yakarışlara da aldırmıyordu, o an istediği bir hakimiyet de değildi krallık da. Tek istediği biraz kandı, gözlerini kan bürüdüğünde taş odanın duvarları arasındaki boşluktan izledim olanları.

Önce babamın boğazını tek bir hamlede vahşi bir hayvan gibi parçaladığında dudaklarımı ıssırdım ve ses çıkarmamak için var gücümle dişlerimi kendi dudaklarıma bastırdım. Annem çığlık çığlığa kaçmaya çalıştığında kırmızı gözlü, elini saçlarına götürüp yakalamış ve onu kendisine çekmişti, loş ışığın altında sivri dişleri parlamış ve onun o güzel boynunu yırtıp geçmişti.

Sert bir biçimde başını ani bir hareketle bana çevirdiğinde olduğum yerde nefesimi tuttum, gözlerimiz buluştuğunda ağzının yanından sızan kanla beraber aynaya bakıyor gibiydim. Benim de kendi kanım bir hata sonucu dudağımdan boynuma doğru akarken ikimiz de birbirimize tehlikeli bir biçimde kilitlenip kalmıştık.

İki avcının karşı karşıya gelmesine benziyordu bu, taş duvarın hemen sağındaki ahşap kapı bana ulaşması için yeterliydi, taş duvardaki boşluğa doğru bir adım attığında o, ben de geri çekilerek arkamdaki duvara doğru sindim. Hemen arkamdaki sobanın içindeki kömür karıştırma maşasını elime alıp kalbim korku ile atarken onu bir kılıç gibi tuttuğumda ahşap kapı büyük ve dehşetli bir gürültülü ile parçalandı.

Vampir, odaya girdiğinde birbirimize olan benzerliğimiz onun anlık bir saniye için duraksamasına sebep oldu ve o bana atılmadan ben ona atıldım. Elimdeki çubuğu ona savurduğumda sağ gözüne boydan boya bir çizik attım, o tıslayarak acı içinde gözünü tutarken koşarak arkasındaki boşluktan kaçmaya çalıştım.

Fakat o benden daha hızlıydı, yara almasına rağmen, sendelemesine rağmen benden daha çevik ve atikti. Beni omzumdan yakalayıp kavradığında öyle sertti ki tutuşu, omzumdaki kemiklerin ezilme sesini duydum ve bu gıcırtı içimin kalkmasına neden oldu.

Nefesi öyle yakınımdaydı ki benim de akıbetimin boğazımın parçalanması ya da dişlerin delip geçmesi olduğundan emindim, o ise anne ve babamızın kanına bulanmış nefesiyle "Ah kardeşim! Hep benden daha çelimsizdin, daha korkaktın. Bize sefaletten başka bir şey bahşetmemiş bu insanların arasından kurtuluşa eriştim ben, anne ve baba dediğin o kimseler seni bir saniye bile tereddüt etmeden benim gibilerin eline teslim ederdi.

Soylular eğer ki onlara altın vaadinde bulunsalardı, çoktan onlardan birinin kölesi haline gelmiş olurdun. Ben kendimi kurtardım, kanla besleniyorum ve beni bu dünyaya mahkum edenlerden ilk intikamımı aldım. Beni yaraladın, bu kalbimi kırdı.

Yine de bir şans veriyorum sana, bana katılman için" dedi. Yüzüne tükürecek eforum olsaydı bunu yapardım ama onun yerine iğrenerek baktım suratına, ben daha çelimsizdim belki ama daha yürekliydim, daha korkaktım ondan belki ama her zaman daha mantıklıydım.

Sefalet, açlık ve parasızlık elbette bizim içine doğduğumuz zorlu şartlardı ve bu noktada ben de sık sık ailemize "Neden? Neden iki çocuğa bakabilecek bir yetkinliğiniz yokken bizi dünyaya getirdiniz ki" diye sitemde bulunmuştum fakat onlar da kanlı, canlı, nefes alan ve hatalar yapabilen canlılardı. Ebeveynler, çocukları için en büyük ve en affedilmez suçu işlerler ve çocuklarını doğururlardı.

Çocuklar ise bunun hoşnutsuzluğunu yeryüzüne geldikleri ilk saniyeden itibaren ağlayarak gösterir ve büyüdükçe de bunu kınarlardı. Tüm bunlara rağmen, her insan gibi ebeveynlerin de hata yapma hakları vardı, dünyaya gelmemiz bir hataydı ve bu hatanın bedeli işkence yaşamıydı. İki kardeş için, işkence gibi bir yaşamdı...

Çöl BatağıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin