JUNGKOOK
Sorularım çoktu, cevaplarım yoktu ve ölülerin fısıltısı bana rahatsızlık veriyordu. Ben hepsinin korktukları o şey'dim, iblistim halkın dilinde, soyluların ve vampirlerin baş düşmanlarından biriydim büyücüydüm ben. Benden korktukları kadar benden kurtulmak da istiyorlardı ve üstelik tözüme sahip olmak için de yanıp tutuşuyorlardı.
Benim gücümü kendilerinin kılmak için her şeyi yapabilecek insanlar ve yaratıklar tanıyordum, vampirlerin evcil hayvanları chubacabralar, ruh hırsızı abasılar demir dişleriyle üstüme abanmak için zaman kollarlar. Sesi ile beni korkutabileceğini sanan Bukrekler, inatçı kikloplar, Kafkasların mitolojisinde oldukça tehlikeli olan ve hakkında fazla şey bilinmeyen en tehlikeli ruh avdiu, vahşi ve insan etiyle beslenen rougaroular hepsini görmüştüm.
Annem ve babam ölmeden önce beni korumak için en güçlü büyülerden birini yapmışlardı ve benim için yeni bir boyut oluşturmuşlardı. İnsanlar ve vampirler beni görebilirlerdi, ben ise insanların ve vampirlerin dahi göremediği yaratıkları görebilirdim ama benim boyutum üçüncüsüydü. İnsanlar ve vampirler bana somut olarak bir zarar verebilirseler dahi yeniden dirilirdim.
Büyüden başka bir yolları yoktu beni alt etmek için, ikinci boyuttaki yaratıklar da bana zarar veremezlerdi ki zaten çoğu beni göremiyordu ama ben onları görüyordum, beni göremeseler dahi varlığımı hissediyorlardı ve ne kadar ürkütücü olsalar dahi bana asla zararları dokunmazdı. Büyüsüzce bana zarar verebilecekleri ve fiziksel olarak mahvedebilecekleri tek boyut üçüncü boyuttu ve bu boyutta ise yalnızca ben olduğum için tehlikede değildim. Bir büyücü olarak yetiştirilmiştim, çok yükseğe olmasa dahi ve uzun süreli olmasa bile uçabilirdim.
Gücümün sınırı yoktu ama bunu böbürlenmek için söylemiyordum, gücümün sınırlarını ben bile bilmediğim için böyle diyordum. İstediğim zaman istediğim boyuta geçebilirdim ama birinci boyutta olsam dahi bazı zamanlar ölülerin fısıltısını duyup hayaletleri görebiliyordum, özellikle yorgun olduğumda boyutlar saydamlaşıyordu. Ölülerin arasında ise en sessiz olanlar askerlerin ruhlarıydı, onlar kendi ruhlarında kayboldukları için fazla konuşmazlardı.
Her "şey" bir can taşırdı, bu mağara duvarları da olabilirdi, suyun dibindeki kayalar da, bir kalem de olabilirdi, bir bardak da ama özellikle saf halde kalmış ve insan eli değmemiş özünü muhafaza edebilen şeyler daima güçlüydü. Ve biz büyücüler onların gücünden yararlanırdık, bizim gücümüzün kaynağı elementlerdi, elementleri yönetme gücüydü. Büyücü anne ve babam ise...büyücüler için yasak olan bir günahı işlemişlerdi, biz asla canlı kurban vermezdik çünkü her ruha saygımız vardı.
Kendimizi korumak için her şeye girişirdik, can da alırdık ama kurban vermek asla bizim mayamızda yoktu. Ailem ise bana üçüncü bir boyutu yaratmak için hem kendi büyücü topluluğuna ihanet etmiş hem de büyük bir günah işlemişlerdi. Kendilerini kurban etmişlerdi yani bana söylenen buydu, tabii ki tüm bunlar ben daha küçükken olduğundan dolayı ayrıntılı bilgiye sahip değildim fazlası da anlatılmazdı zaten.
Dünyanın çeşitli yerlerinde türlü büyücü toplulukları vardı, bizim topluluğumuzun ismi Kråke (Norveççe'de karga anlamına geliyor) idi, beni bu topluluk büyütmüştü ama asla kendimi bir yere ya da topluluğa ait hissedememiştim, benden çok fazla şey saklıyorlardı ve öğretilerine sadık kalmış olsam dahi anne ve babamın ölümünün gizeminden onları sorumlu tutuyordum içten içe bu yüzden büyüdüğümde ve yeterli düzeye geldiğimde onlardan ayrılmıştım.
Sonrasında İskoçya'ya gittiğimde Uiske (Kuzey İskoç dilinde su anlamına geliyor) topluluğuyla tanışmıştım ama orada yaşadığım birçok talihsizlikten sonra oradan da ayrılmıştım. Şimdi ise bambaşka bir yerde bulunuyordum, yaklaşık üç aydır burada yaşıyordum ve buranın enerjisinde çok farklı şeyler döndüğünün farkındaydım, birkaç kez boyut değiştirmeye çalıştığımda burnum kanadığı için buna girişmekte doğru an'ı beklemeye koyuldum. Burada da vampirler ve soylular vardı, ben dünya üzerinde çok farklı ve tuhaf yerlerde bulunmuş olsam dahi burası çok çok başkaydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çöl Batağı
FantasyAy Çocukları inat etti, yaşayacaklardı hem de Kurşun geçirmeden! Kana susamışları da kanla aktardıkları genleri üstün tutanları da alt edeceklerdi. Çöl Batağı, duvarın öteki tarafı ya da tüm dünya hiç farketmezdi onlar için. Yaşayacaklardı ve hayatt...