28.

14 2 10
                                    

NAMJOON

Büyücünün söyledikleri dikkatimi çekmişti ve inancımı da kazanmıştı fakat yine de onun bu kalkanı bozabileceğini söylemesi ve hızlı davranmamızı istemesi hala daha şüpheci olduğum bir durumdu.

Dışarıdaki yağmurun sesi barınağıma güçlü bir şekilde gelirken, çatıdan zaman zaman akıntı olduğu yerde tekrar akıntı başladığında oraya bir kap koymuştum ve kabın içine düzenli bir şekilde damlayan suyun sesi tahmin edilemez biçimde sinirimi bozmuştu. Sıkıntıyla dişlerimi sıkarak neredeyse gözümün içine girecek olan saçlarımı parmaklarımla ikiye ayırırken yakında duvarın tekrar açılacağını ve vampir avına çıkacağımızı da düşünerek her şeyin bir an olsun nefes almamıza ve düşünmeden boş bir gün geçirmemize izin vermemesine sövüyordum.

Soğuktan dolayı ellerimi ovuştururken derin bir nefes alıp kafamı tavana kaldırdım, büyücüye kuşkulu yaklaşsam dahi bu hızlı olmamız isteğini tekrar tekrar gözden geçiriyordum. Çünkü biliyordum ki bazen bazı çözüm yollarını bulsak bile geç hareket etmek o çözüm yollarını da geçersiz kılabiliyordu ve her şey için çok geç olabiliyordu.

Kızarmış ve buz gibi olan burnumu çekip ormandaki gemi kalıntısı ve hayvan kalabalığı gözümün önünden geçti. Böyle şeylerle karşılaştıktan sonra bir şeylere inanmama gibi bir lüksüm olmuyordu, kalkanı kırabilecek biri madem vardı bunu hemen değerlendirmeli miydik? Oğlanın parlak ve ceylan gözleri masum görünse de birçok şeytani kişinin de birebir böyle göründüğüne şahit olduğumdan bu tür şeylere aldanmayacak kadar zekiydim.

Odanın tabanında toprak bir çukurda yaktığım ateşten geriye kalan korun başına gidip ellerimi ona doğru uzattım, Çöl Batağına ilk geldiğimden bu yana birçok şey değişmişti.

Bu devreler sırasında insanların saygısını kazanmış ve yitirmiştim, tekrar kazanıp tekrar yitirdiğim zamanlar da olmuştu ama benim asıl korktuğum Ay Çocuklarının saygısını ve sevgisini kaybetmekti. Kasabaya bir vampir ve büyücünün gelmesi, insanların arasındaki seslerin yükselip alçalmasına, bizim de tekrar tepki çekmemize sebep oluyordu ama hiçbir dönüşümün sessiz sakin ve tepki çekmeden yaşanacağına da inanmıyordum.

Bir şekilde burada yaşadığımız birçok şeyin bireysel olarak bizi etkilediği kadar daha büyük şeylere etki ettiğini ve işaret ettiğini de biliyordum. Ay rahibesi Enheduanna'nın bizi ziyaret edişini de bir an olsun bile unutmuyordum, cennetin şairi ve yeryüzünün ilk yazarı bize gelmeye teşrif ettiyse bu küçük bir olay değildi. Son kararı hepimiz Jin hyung'a bırakmış olsak da onun da doğru kararı verip vermeyeceğine emin olamıyordum, çünkü zaten doğru kararın ne olduğunu hiçbirimizin bilmediğine emindim.

Ateşin korlarına bakarken ve kızıl ateşin içine iyice çekilirken aniden boğazım sıkılıyormuş gibi hissettiğimde ani bir şekilde gözümün önüne bazı görüntüler düştü. Kulağıma dolan ses "Aşkın tanrıçası Inanna, senin aşkının tanrısı ise Seokjin" dediğinde ve görüntüler büyüyerek devasa bir alevin içinde kaybolduğumda aniden geri çekildi bakış açım, kasabanın orta yerinde kurulmuş tahtadan bir yapının önünde yedi kişi birden duruyor ve pelerin giyiyorlardı.

Ortada elinde bir fener tutan kişi kafasını kaldırdığında bunun büyücünün gözleri olduğunu ve o gözlerin içinde alevlerin canlandığını gördüm. Bu görüntü sona erdiğinde kalbime bir ağrı saplandı ve kendimi zorlukla yatağa bıraktım. Gerçekten Çöl Batağının kaderini değiştirebilecek kişiler biz miydik? Her şey yeniden başlamadan önce belki de her şey yanmalıydı...

...

Av birliğinde ben ve Taehyung yer aldığımızdan güne erken başlamıştık. Taehyung neşeli bir sabah geçirmiş olacak ki ettiğimiz kahvaltıdan sonra beni gülerek ve enerjik bir sesle karşılamıştı "Matai ona bir dağ keçisi avlamamı istiyor, bugün biraz daha tehlikeli yamaçlara gidelim mi av için hyung?" demişti. Düşünceli bir şekilde kafamla onu onaylamıştım, yutkunarak "Büyücü ve vampir kimin gözetiminde olacak?" diye sorduğumda Taehyung aceleci bir tavırla ciddileşerek kafasıyla Jimin'e ve Seokjin'e işaret etti "Onlarla olacak" dedi.

Çöl BatağıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin