JIN
Yağmur dışarıda hızla yağarken barınağımda oturmuş düşüncelerimin içerisinde kaybolmuştum. Büyücü, bize Çöl Batağının büyülenmiş olduğunu ve üstünde bir kalkan olduğunu söylemişti. Söyledikleri kafamı karıştırmamış, aksine sanki her zaman birinin gelip bize bunu açıklamasını beklemiştim. Yine de tabii ki diğerleri benim kadar kesin bir karara varmamışlardı, hatta Jungkook'un söylediklerine inanmanın başımıza bela açabileceğini söyleyerek Yoongi tüm anlatılanlara burun kıvırmıştı.
Jungkook'un söylediklerinden sonra Namjoon ile göz göze gelmiştim, o da bakışlarıyla bunun olabilirliğini çoktan tahmin ediyormuş gibi olduğunu anlatıyordu. Taehyung sessizliğini korumuş, Jimin de bu sessizliğe eşlik etmişti. Jungkook, eğer biz de yardımcı olursak bu büyüyü bozabileceğini, kalkanı kırabileceğini ve hatta duvarın ötesine tekrar geçebileceğimizi söylediğinde Yoongi alayla gülmüştü.
Namjoon da bu kez derin bir iç geçirmiş ve bu ihtimale inanmadığını kısaca ifade etmişti. Taehyung "Ben bu büyü ve benzer şeylerden bir şey anlamam, kararı Jin hyung'a bırakma taraftarıyım, o ne derse ona uyum sağlayacağım"dediğinde gözlerim parlamıştı, onun bana ve düşüncelerime, sözlerime bu kadar bel bağlayabileceğini daha önce hiç düşünmemiştim.
Jimin de dudaklarını ıssırarak "Bunlar büyük kararlar ve büyük planlar ister, bu yüzden aceleci olmadan iyice ince eleyip sık dokuyarak harekete geçmeliyiz. Jungkook, söylediklerini sindirmek ve akılcı olarak gözden geçirmek için bize zaman vermen gerektiğini bilmelisin"dediğinde Jungkook, omuz silkmiş ve "Ben zamanın sahibi değilim, size zaman vermek ya da vermemek benim elimde değil ama şunu bilmelisiniz ki, o deli kral ve soylular geçen her mevsim boyunca daha fazla kişinin canını yakacak"demişti.
Bir süre daha toplantı boyunca fikirler ortaya atılmış, konuşulmuş, ardından herkes kendi barınaklarına dağılmıştı. Sonrasındaysa güçlü bir yağmur yağmaya başlamıştı. Gözlerimi kapattığımda ormanların ve yaprakların, toprak ve damarlı yollarında dolaşıyordum.
Ortada büyük bir yanlış vardı, bu kalkan büyüsü buraya niçin yapılmıştı, ne zaman yapılmıştı tüm bunları ne kadar düşünürsem düşüneyim bir cevap bulamıyordum ve doğa da bana bir cevap sunmuyordu. Lakin tek bir sonuç vardı ki, böyle bir yerin doğasına müdahalede bulunulmuştu kasten, bu da hem birçok insanın hem de doğanın kendisini etkiliyordu. Zaten insan da doğanın bir parçası olduğu için, bu devasa zararın bozulmasını sağlayabilecek bir olasılığımız varsa bunu değerlendirmek zorundaydık.
Çünkü bu kötülüğü yapan her ne kadar biz olmasak da ve şimdiye dek tüm bunları engellemek ya da değiştirmek için bir şansımız olmasa da eğer şimdi varsa ve bunu kendi korkularımız yüzünden değerlendirmezsek, biz de en az bu büyüyü yapanlar ya da bizi buraya tıkanlar kadar kötülüğe ortak olmuş olmaz mıydık?
Buraya geldiğimiz andan itibaren, buranın olumsuz enerjisini hissetmiştim, tabiatın şarkıları ağıt niteliğindeydi ve kuşları uçmuyordu, kelebekleri ve hatta arıları bile yoktu buranın. Bu yüzden şimdi bir kafeste iyileştirmeye çalıştığım kuşun bana söylemek istediklerini dinlesem bile dilinden anlamıyordum, çiçeklerin şarkıları kadar net duyamıyordum onu.
Başımı iyice öne eğip dışarıda yaprakların ve çatımın üstüne düşen yağmurun damlalarını işittim, derin bir nefes çektiğimde kokusunu da duyabiliyordum ıslanmış otların ve toprağın. Şimşek güçlü bir şekilde çaktığında ve odamın içini kısa bir an için aydınlattığında ruhumun büyüyerek içime sığamadığını sezmiştim. Yağmur, varlığımdaki meçhul hücreleri uyandırmıştı. Şamanlar neye inanır, hangi dine mensuplardır, tanrıları ve tanrıçaları kimdir ne değildir bilmiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çöl Batağı
FantasyAy Çocukları inat etti, yaşayacaklardı hem de Kurşun geçirmeden! Kana susamışları da kanla aktardıkları genleri üstün tutanları da alt edeceklerdi. Çöl Batağı, duvarın öteki tarafı ya da tüm dünya hiç farketmezdi onlar için. Yaşayacaklardı ve hayatt...