Aşağı odadan gelen Rihanna'nın müziği tüm odama bangır bangır yayılıyordu. Uyumam için rahat bile yoktu. Bugün günlerden pazar olmasına rağmen saat 10:00'da uyanmıştım.
Yatağımdan kalkıp, şortumu değiştirmek için kıyafet odasına ilerledim. Bir beyaz gömlek, lacivert ceket ve lacivert kumaş pantolon çıkarıp yatağımın üzerine düzgünce serdim.
Ütülemek için, ütünün ısınmasını beklerken: Rolex saatlerimden, gümüş parlak olanını ve parmağıma ince alyans gibi yüzüğümü takıp,ütüyü elime almıştım. Yavaş yavaş kıyafetlerimi ütüleyip düzgünce yatağa bırakıp lavaboya girdim.
Yüzüme iyice su vurdum. Dişlerimi fırçaladıktan sonra yüzüme kil maskesi yapmıştım.
Her pazar günü aktivitelerimden bir tanesi yüzüme bakım yapmaktı. Maskenin kurumasını beklerken saçlarımı fön makinesiyle yukarı kaldırttım. Hafif kabartıp, ince telli, hafif kabarık, az dalgalı saçlarıma şekil verdim. Maskenin kurumuş olmasıyla yüzümü yıkamaya başladım. Havluyu alıp yüzümü sildikten sonra aşağı inmek için telefonumu masadan alıp şarkının geldiği yere gittim.Asya'ydı. Başka kim olabilirdi? Ondan başka sabahın bu saatinde şarkı dinleyip, eğlenmek isteyen kim olabilirdi?
"Günaydın. Ölü mü var?" diye, sordum.
"Günaydın bebeğim. Ne alaka?" dedi.
"Asya sabah'ın köründe bu kadar sesli şarkı açarsan: kış uykusundaki hayvanları bile kaldırırsın." dedim, sitemle.
"Demek ki sende o yüzden uyandın." dedi, histerik bir gülümsemeyle.
"Asya haddini aşma!" dedim, uyarıcı bir tonda.
"Sinirlendirmek istedim." demişti.
Asya şarkıyı kapadığında, aşağı inmeye başladık. Amerikan tarzı mutfağımıza geçtiğimizde: ekmekleri, domatesleri, salatalıkları, patates, yumurta, nane, kekik, pulbiber, yağ ,sucuk, sosis ve bir çok şeyi daha önüme koydum.
Asya şaşırarak yüzüme bakıyordu. Bakmaya devam ediyordu. Dayanamayıp sordum.
"Ne bakıyorsun ruh hastası?" dedim.
"Baran...benim ağabeyim olan...İkilem...yemek...yapma... kararımı aldı?" dedi, duraksayarak.
Cevap vermeden, kollarımı sıyırıp salataları kesme tahtasında ince ince doğramaya başladım. Hepsini bir kaseye doldurmuştum. Domateslere de aynı işlemi yapıp, salataların olduğu kaseye koyduktan sonra içine biraz zeytinyağı, biraz özel tarifimden ve biraz nane serpip masaya yerleştirdim.
Asya sucukları dilimlemeye başladı. Ben simitleri bölmeden tavanın içine yerleştirdim. Biraz yağ döküp yumurtaları üstünde kırdım. Asya çayı demlerken yumurtayı hazırlamıştım. Çay da demlenmişti. Simitli yumurta gibi bir şey olmuştu. Ama tadından yenmezdi.
"BULUT! AŞAĞIYA GEL." diye, ağabeyime seslendim.
Ağabeyimi beklerken Asya'nın saçını okşayıp ağzına zeytin soktum. Alnından öpüp, yemeğe başladım.
Ağabeyimde elini yüzünü yıkamış olmalı ki, siyah eşofmanı ve mavi kazağıyla aşağı inmişti. Dağınık saçları ve uykulu gözleriyle etrafa bakındı.
Yemek yerken hiç konuşmamıştık. Yemeğimi hızlıca yedikten sonra kalkmıştım."Baran nereye gidiyorsun? Otursana işin mi var?" demişti, Bulut.
"Görüşmem var. Bir arkadaşımın yanına uğrayacağım. Bir kaç saatte gelirim." dedim.
Yukarı çıkıp dişlerimi tekrardan fırçalamıştım. Ütülediğim her şeyi üzerime giyip, aynada son kez kendimi baktım.Siyah gözlüğümü gözüme takıp, tekrar aşağı indim. siyah Range Rover arabamın kapısını açıp binmiştim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kelebek ve Aşk
Teen FictionGörmek istiyordum, sadece sevebilmek istiyordum, Her şeyi unutup, sana gelmek istiyordum. Koşmak istiyordum, çocuk olmak istiyordum, ben senin için, bir olmak için, savaş vermek istiyordum. Mesafelere rağmen seni istiyordum. Tüm sorunlarımı çözebil...