Dün gece İpek'le yatmadan önce yine konuşmuştuk. Onunla alakalı her detaya sahiptim. Onu tanıyordum ama hâlâ bir şey eksikti. Bilemediğim bir şey eksikti. O eksikliği bulmama da az kalmıştı.
Uyandığımda saatin 10:40 olduğunu gördüm. İş yerime birazda olsa geç kalmıştım. Bunu pek umursamadan yataktan kalktım. Önce elimi yüzümü, sonra dişlerimi, sonra kremlerimi sürerek, kıyafetlerimi giymeye yöneldim.
Kıyafet odasına girdiğimde uzun siyah dolapların boşluklarından aşağı düşen ceketlere baktım. Sonra gözüm saten renginde olan mavi ve yeşilimsi gömleğime kaydı. Altıma gri kumaş pantolon ve kalın bir kemer takmıştım.
Yavaş yavaş aşağı indim. Hava biraz esintili olduğu için aşağı iner inmez, salonun sürgülü camlarından hava içeri dağıldı. Telefonumu cebime koyarak araba anahtarımı salon masasının üzerinden çektim.
Annem uykulu gözlerle, "İşe mi gidiyorsun?" diye, mırıldandı.
Annemle dün halamlara gittiğinden dolayı görüşememiştik. Bir kolumu omzuna atarak, "Gidiyim işlerim var." deyip, yanağından öptüm. Annem omzumu ovuşturduktan sonra, "Dikkatli ol." dedi.
Evden çıkarak arabama doğru ilerledim. Arabayı çalıştırmadan Instagram'a girdim. Kameradan çektiğim fotoğrafı İpek'e yolladım. Arabayı sürmeye başlamamdan 16 dakika sonra şirkete ulaşabildim. Arabadan inip, şirkete doğru ilerliyordum. Telefonuma gelen bildirim sesiyle, telefonu tekrar elime aldım.
Yukarıdan gelen bildirime baktığımda, "Gerçekten çok güzel gözlerin var." yazmıştı, İpek.
Gözlerim İpek'in mesajını okurken, "Teşekkürler." yazıp, gönderdim.
İpek bir fotoğraf gönderdiğinde şirkete girmeden o fotoğrafı açmıştım. Ağzımdan çıkabilecek herhangi bir kelime yoktu. Çünkü gerçekten iyiydi. Yatakta uzanırken belini atmıştı. Saçları göğüslerinden uzanıp, kalçalarına değdiğine emindim. Uzun görünüşü benim gözlerimi boyamıştı.
"Çok incesin. Dikkat et, kırılma." yazdım.
Bugün Mete iş yerinde yoktu. Odama ilerleyerek, kapımı kapattım. Masanın önünde duran kağıtları incelemek için elime aldım. Yıkılmaz projesi, Demir projesi, Hasır projesi ve bir çok proje daha vardı. Elimdeki kağıtları geriye bıraktım. Bu kadar projeyi bir aya sığdırmam çok zordu. İşe gelmeyeli ve işleri evde yürütmeyeli baya bi proje birikmişti.
3 saat boyunca elimden gelen kadarıyla çalışmıştım. Birinci projenin yarısı bitmişti. Boynumun tutulduğunu hissettim. Kravatımı gevşeterek, telefonumu elime aldım.
Sabahın erken saatlerinde aktif olmayan arkadaşlarımı rahatsız etmek istemedim. Instagram bloğumda geziniyordum. Üstten düşen bildirimi öylece okudum.
"Neredesin? Bu bölümüm için söylediğim mevzu için Antalya'yı da ek olarak yazdım."Benim için mi yazmıştı? Kendi istediği için miydi? Ben makarasına söylesem de, benim fikirlerimi ciddiye almış olmalıydı. Yoksa Antalya'yı yazmak aklından geçmezdi. Paranoyak olmamak adına sakince bir mesaj yazmaya karar verdim.
"Çok sevindim." yazıp, gönderdim. Arkasından "Yoğun çalıştığımı söylemiştim. Geldiğinde bir müsaitlik yakalamaya çalışacağım." yazdım.
İpek mesajımı dört dakika içerisinde görüp, "Yani yoğun çalışıyorsun diye seni göremeyecek miyim?" dedi, hesap sorar gibi.
Gerilerek, "Ne alakası var? Boşluk bulmaya çalışırım." yazdım.
İpek, "Boşluk bulmaya çalışma, bul." yazmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kelebek ve Aşk
Teen FictionGörmek istiyordum, sadece sevebilmek istiyordum, Her şeyi unutup, sana gelmek istiyordum. Koşmak istiyordum, çocuk olmak istiyordum, ben senin için, bir olmak için, savaş vermek istiyordum. Mesafelere rağmen seni istiyordum. Tüm sorunlarımı çözebil...