Bölüm. 4. Kızılca Kıyamet

3.5K 129 1.9K
                                    

Bölüm.4. Kızılca Kıyamet.

Medya, Halil Sezai "İsyan"

Merhabalar, efendim.

Yeni bir bölümle biz geldik. Musa'nın kim olduğunu merak ettiğinizi biliyorum. Belki bu bölümde öğrenirsiniz. Gerçi öğrenmeseniz daha iyiydi.

Oy verip yorum yapmayı unutmayın, lütfen...

Bazı insanların varlığı zuldür insana, yok yere başınıza musallat olur göz açtırmazlar. Musa, kendi vuslatına giden yolda Ferhat'ı engel sayarak kedinin fareyle oynadığı gibi oynuyordu. Bu oyun gün geçtikçe Ferhat'a zül olurken Musa için hedefe giden yolda ufak tefek çakıl taşlarıydı. Onun için ayağına takılan çakıl taşlarını kenara itmek çocuk oyuncağıydı, bunu başarıyordu da...

Çünkü Ferhat, kanı bozuk Musa'nın maksadını anlayamayacak kadar toydu. Onun oyununa gelebilecek kadar toy. Ferhat'ın kolay lokma olduğunu biliyor ve ona göre gardını alıyordu Musa. Aslına bakarsanız O'nun tek amacı Teslime'yi yalnız yakalamaktı. Başka da hiçbir şey umurunda değildi. Ferhat'la uğraşıp durmasının asıl sebebi de buydu zaten...

Bir gün öncesine dönecek olursa eğer Ferhat, durduk yere ortadan kaybolmuştu. Bu kayboluşun nedenini merak eden Teslime, bir arayış içine girmiş tam da Ferhat'ı bulup hesap sormak üzereyken Musa, soysuzu karaçalı gibi aralarına girip eylemini gerçekleştirmişti. Ferhat, kendisine verilmek istenen mesajı anlamıştı amma velakin güdük Musa'nın kendisiyle derdi neydi? İşte onu anlayamamıştı. Küçük bir olayı neden bu kadar büyütüyordu? Teslime'den uzak durmasını istemişti uzak duruyordu işte.

Bu adamın işi gücü yok muydu da kendisini takip ediyordu. İçinden küfürler yağdırmaya başlamıştı. "Şerefsiz, harese dikeni gibi sürekli burnumun dibinde bitiyor." Haklıydı... Musa'nın çölde yetişen harese dikeninden farkı yoktu. Kime musallat olsa ruhunu kan revan içinde bırakarak ölüme mahkûm ediyordu.

Şimdi musallat olma sırası Ferhat'mış gibi görünse de asıl hedef Teslime idi. Evet, genç kızın diri vücudu Musa'nın kursağını tıkayan iri bir lokma gibiydi. Aç nefsini cezbeden lokmayı çiğneyip kursağından aşağı yutmak ve midesinde öğütmek için yanıp tutuşuyordu. Şehvetin esiri olmuş zihni gözünü karartıyor sulanmış beyni her türlü pisliğe sahne oluyordu. Nitekim istediğini alacak ve doyumsuz nefsini doyurmak için birilerinin ruhunu karartarak durmaksızın besleyecekti.

Musa, kendi nefsini doyurma peşinde adım adım ilerlerken bundan böyle cümle âlem Teslime'nin katre katre yok oluşunu seyredecekti. Musa, uslanmaz nefsinin kölesi olurken, bundan böyle cümle âlem Teslime'nin sessiz çağlalarını duymazdan gelecekti. Onun sessiz çığlıkları ruhunda kocaman yaralar açacak ve kangren olmuş yaralarına hiç kimse neşter atmayacaktı.

Musa'nın birkaç dakika önce gerçekleştirdiği eylem Teslime'nin kanını dondurmuş yaşadığı şokun etkisinden ayakları mıh gibi toprak zemine çakılı kalmıştı. Ne bir adım ileri ne de bir adım geri gidebiliyordu. Olduğu yerde kalakalmıştı. Bakışlarındaki bariz korku başına gelebileceklerin kaygısındandı. Acaba ikisini birlikte gördüğünü ailesine anlatır mıydı? Şimdiye kadar Musa'nın kimseye acıdığını görmemişti, işine gelmeyeni muhatabının gözüne soka soka anlatır ve bundan büyük haz alırdı. Teslime, yakıcı sıcağın bağrında uyanıktı ama korkulu rüyalar görüyordu. "Teslime!" sesiyle irkildi ve koyu kahve gözlerini sesin geldiği yöne çevirdi.

Göz kapakları bir kereliğine kapanıp açılırken, bakışları birbirine değmişti ama iki yabancı gibiydiler. İkisinin de göz bebeklerine hissizlik hâkimiyet kurmuştu. İkisinin de bakışları soğuk ve ruhsuzdu. Biri sevdiğinin başına iş açtığını düşünürken diğeri ispiyonlanmanın korkusunu yaşıyordu. Bu korkunun pençeleri kalbini yerinden sökecek kadar güçlü kaburga kemiklerini kırıp parçalara ayıracak kadar darbeliydi.

Hudutsuz ArzularHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin