Bölüm 16

2.5K 69 51
                                    

Ben bir kabusta mıydım? Yoksa rüyadan yeni mi uyanıyordum farkında değildim. Fakat ayaklarımın titremesine bir türlü engel olamıyordum. Ellerim, kollarım şoka girmişçesine titriyor gözlerimi karşımdaki manzaradan alamıyordum. Buse'nin zafer dolu sırıtışı, ayakta duramayacak kadar içmiş Mert'e olan bakışlarım ikisi arasında mekik dokuyordu. Dolan gözlerim zaman zaman görüşümü bozsa da bu sinsi sırıtışı fark etmemek imkansızdı.

"Ne bakıyorsun öyle? Çekil kenara da geçelim." dedi Buse. Sesi sabahkine oranla çok daha neşeliydi. Ayağındaki topuklulara aldırmadan Mert'in ağırlığını iyice yüklenip içeri doğru yöneldiler. Hala aynı yerde ikisini izliyordum. Bir adım atacak bile takatim yoktu sanki.

Bu olaylar içerisinde yerim neydi? Nasıl bir tepki vermeliydim? Üzerime düşen vazife neydi? Hiçbir sorumun anlamı ben de yoktu. Bu sorulara cevap bulacak konumumu da bilmiyordum ki. Buse yanıma geldiğinde tüm bu sorularımı cevaplayacak şeyi yapmıştı.

"Ne duruyorsun? Bu oda da yerin yok senin!" dediğinde hala çakıldığım yerde damlamak üzere olan gözyaşlarımla onlara bakıyordum. Mert seçimini yapmış mıydı yani?

"Buse!" dedi kahramanım. Seçimini yapmış, Buse'yi seçmişti. Verdiği cevabı anlamama rağmen neden gidemiyordum bu fazlalık olduğum yerden? Günlerdir hatta bir aydır uğraştığım şey oluyordu işte. Fakat benim canım neden şu an bu kadar çok acıyordu? Neden göğsüm nefes almamı engelleyecek kadar sıkışmıştı? Her şey istediğim gibi olmasına rağmen, neden gözyaşlarım yanaklarımla buluşmak için can atıyordu?

"Dışarı!" dedi Buse. Bir aydır bana ev olan bu odadan kovulmuştum. Gurursuz kızlar gibi kovulduğum yerde duracağıma ölmeyi tercih ederdim. Bu yüzden bir hışımla odadan çıktım. Çıktığım gibi kapı arkamdan sert biçimde kapatılmıştı. Arkamı döndüm. Suratıma çarpılmış kapının ardında kalbime yerleşen beyaz atlı prensim duruyordu. Ona nasıl ve ne ara aşık olduğumu bilmesemde bu duygunun çok derinlerime yerleştiğinin farkındaydım.

Akan gözyaşlarıma hıçkırıklarımda eklendiğinde kapıya elimi dayayarak destek aldım. Ayakta duracak halim yokken eve nasıl dönecektim? Bu saatte otobüs bulmam imkansızdı. Taksiye binmem lazımdı ama cebimde 5 kuruşum bile yoktu.

Elimi destek aldığım kapıdan ayırdım. Kim bilir şimdi bu kapının arkasında neler oluyordu. Düşündüklerimle midemin bulandığını hissettim ve yüzümü buruşturdum. Bunların hiçbiri artık beni ilgilendirmiyordu. Artık hayatımda ne Mert olacaktı ne de onun çevresi. Kendimi onun için yıpratmayacaktım. Bu sonla ona olan minnet borcumda bitmişti. Şükür etmeliydim belki de. Ona inanıp tamamen rüzgarına kapılsaydım bilanço çok daha ağır olabilirdi.

Gözyaşlarımı silip adımlamaya başladım. Ayağımda terliklerle çok fazla yürüyemezdim. Umarım hemen bir taksi bulabilirdim çünkü bu yaşıma kadar gecenin bu saatinde tek başıma dışarıya hiç çıkmamıştım. Dışarı da beni nelerin beklediğinden bir haberdim. Bu da başıma tekrar bir iş açabileceğime işaretti.

Koridoru yürüyüp asansörü çağırdığımda son gözyaşı damlalarımı silmeye çalışıyordum ama asla sonu gelmiyordu. Sildikçe yanaklarıma yenileri ekleniyordu. Daha fazla acı çekmemeliyim dediğim her an da hep daha kötüsünü yaşıyordum. Sürekli kayıp yaşamama bir de aşk acısı eklenmişti. Ağzımdan kaçan bir hıçkırıkla beraber asansörün düğmesinin olduğu kapıya dayandım. Tükenmiş hissediyordum kendimi. Nasıl toparlanacaktım ki ben? Bir aralık olsaydı bari başıma gelenlerin arasında. Hepsi arka arkaya geliyordu hep. Annemi kaybettiğim günden beri ara vermiyordu acılarım. Kendimi toparlamama müsade etmiyordu hayat.

Çalan asansör ziliyle beraber asansörün kapısı açıldı. Gözyaşlarımı silip asansöre bindim ve -1. katın düğmesine bastım. Receptiondaki personelin beni görmesini istemediğimden personel girişinin olduğu kattan çıkmaya karar vermiştim. -1. kata ulaştığımda hala gözyaşlarıma engel olamıyordum. Ağlamaktan ayakta durmakta zorluk çekiyordum. Hıçkırıklarım arasında oteli terk ettim ve yokuştan yukarı çıktım bu sefer.

Dört 1 (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin