Bölüm 3

11.2K 187 659
                                    

Az önce yaşadığım anı sorgularken bulmuştum kendimi. Ben ne yaşadım az önce? Bu adamın hiç sınırları yoktu. Kendinde bulduğu cürretle beni soyuyor, sütyenimden arındırıyor, yeniden sütyenimi giydirebiliyordu?

Üzerime bir şey giymeliydim birde ayaklarıma. Elime geçen kolsuz yarısı uçuk mavi, yarısı beyaz renkteki gömleği hızlıca üzerime, ayağıma bulduğum ilk siyah, deri stilettoyu geçirip odadan ayrıldım. Bir an önce annemin tokasını ve Neriman annenin aldığı ayakkabılarımı bulmam gerekiyordu. Yatak odasından ayrıldığımda toplantı odasına girmiş, toplantı odasından ayrıldığımda, antreye girmiş bulunuyordum. Mert buralardan uzaklaşmadan onu bulmalıydım.

Kapının olduğu koridora döneceğim sırada bir bedenle çarpışıp geriye doğru savrulmuştum. Güçlü kollar bedenimin yere düşmesini engellemişti. Yüzümü kaldırdığımda bu kolların Mert'e ait olduğunu anlamam çok kısa sürmüştü. Burun buruna olmamız yetmiyormuş gibi banyoda kokladığım koku ve Mert'in kendisine has kokusu burnuma dolmuştu.

Koyu gözlerinde ilk defa gördüğüm bir şey vardı. Gözleri dudaklarım ve gözlerim arasında gidip geliyordu. Umarım beni öpmeyi düşünmüyordu çünkü ona nasıl bir karşılık vereceğimi ben bile bilmiyordum. Ayaklarımın üzerinde dengemi sağladıktan sonra giydiğim stilettolara saydırmayı başka zamana ertelemiştim. Şu an merak ettiğim çok daha farklı şeyler vardı. Bunları sıralamak için harekete geçtiğim an Mert'in konuşmasıyla ağzım açık kalmıştı.

-"İyi misin?" bunu şu an için mi yoksa genel olarak mı soruyordu? Çünkü cevap ikisine göre değişir durumdaydı. Çarpışmamızdan ötürü şu an olduğunu varsayarak cevap verdim.

-"İyiyim, çıkmadan sana yetişmeye çalışıyordum. Acelem ondandı." Cümlem bittiğinde yüzünde meraklı bir ifade yer almıştı. Sanırım neden ona yetişmeye çalıştığımı merak etmişti.

-"Bir sorun mu var?" sorduğu soru beni sesli bir şekilde güldürmüştü. Hayatım ve yaşananlar sorunlarla, bilinmezliklerle doluydu. Hala 'bir sorun mu var' diye sorabilmesiydi beni güldüren.

Çatılan kaşlarından anladığım kadarıyla sorduğu soruya gülüşüm onu rahatsız etmişti. Benim rahatsızlığım onunkinden kat be kat fazlaydı ama onun umurunda değildi tabi.

Toparlanabilmek adına duruşumu dikleştirip başımı biraz daha ona doğru çevirmiştim. "Pardon sinirlerim bozuldu." Kasılan kaslarının gevşemesi, verdiğim cevaptan ve yaptığım kabalığı fark etmemden memnun olduğu anlamına geliyordu.

-"Seni dinliyorum" dedikten sonra saatine bakma gereği duymuştu.

-"Biraz daha vaktim var, gel şöyle oturalım." dediğinde arkamızda kalan oturma alanını işaret etmişti eliyle.

Benim bir cevap vermemi beklemeden elini belime yerleştirmiş ve beni o alana doğru yönlendirmeye başlamıştı. Benimle temas halinde oluşu, beni rahatsız ediyordu. Bunu ona bir şekilde belli etmeli veya dile getirmeliydim ama ölesiye korktuğum için bir türlü bu konuya giremiyordum.

O, ikili koltuğa oturmayı tercih etmişti ben ise tekli berjere. Oturduktan sonra uzun ince bacaklarını birbirinin üzerine atmış ve kıpırdanarak rahat bir pozisyon almaya çalışmıştı. Parmaklarımla etek uçlarımla oynuyor, nereden başlamam gerektiğini düşünüyordum. Öncelikle annemin tokasını sormam gerekiyordu. Aklımda olan en büyük soru ise bana ne olacağıydı.

-"Çok fazla vaktim yok. Yetişmem gereken bir yer var." deyivermişti sabırsızca. O da artık benim konuya girmemi istiyordu ve gözlerini üzerimden asla çekmiyordu. Onun beni satın aldığı düşüncesi bir an bile aklımdan çıkmıyordu. Saniyelik bir şekilde boğazımı temizleyip konuya giriş yapmıştım.

Dört 1 (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin