Bölüm 23

1.1K 34 12
                                    

Kat ettiğimiz bütün yolları geri geri yürüyorduk. Tam bir ilerleme kaydettiğimizi düşünmeye başlamışken şimdi ilk gün tanıştığımızdan daha kopuk bir hayatımız vardı.

O günden sonra Mert ile aramıza kocaman dağlar girmişti ve bunu aşmamız neredeyse imkansız hale gelmişti. Çünkü bu sefer ben adım bile atmıyordum. Görüşmüyorduk. Aynı oda içinde bu nasıl mümkün olabilir diye düşünüyordu insan ama oluyordu.

Bir haftadır her gün ben ondan sonra uyandığım için sabah zaten onu görmüyordum. Geceleri ise çok geç saatte geliyor, geldiğinde de genelde sarhoş oluyordu. Sarhoş kafayla onunla konuşmaya çalışmak bile bile kavga etmekle eş değerdi. Yapmadım, konuşmadım. Bana bir açıklama yapana kadar ağzımı açmayı düşünmüyordum. O ne kadar kaçarsa ben ondan o kadar uzağa savuruyordum kendimi. İstediğini ona asla vermeyecektim. Aramızda kocaman bir sır varken ona hiçbir şey olmamış gibi yapmayacaktım. Bunu çok istediğini biliyordum.

Uyuduğumu düşündüğü zamanlarda bedenimle olan özlemini gideriyordu. Saçlarımı kokluyor, seviyor, tutamlarımı tek tek öpüyordu ama benden bir özür dilemiyordu. Özür dilemesini de istemiyordum. İstediğim tek şey gerçeklerdi ve bunu hak ettiğimi düşünüyordum. Bu yaptığıyla sadece bizi tüketiyordu. Bir gün ayrılacaktık ve yaptıklarıyla o günü erkene çekiyordu. Arkamdan başka işler çevirirken, benimle farklı çıkarları varken, onun hayatında duracak değildim.

Hazırlanmıştım. Artık elimi ve ayağımı kullanmaya başladığımdan, bu alçılardan kurtulabileceğimi düşünüyordum. Doktor randevum vardı ve çok stresliydim. Kolumdaki alçıdan kurtulacağımdan yüzde yüz emindim ama bacağımdaki için aynı düşünceye sahip değildim. Ağustosa kadar sabretmiştim ve daha fazla sabredecek takatim kalmamıştı. Yakında üniversite tercihleri başlayacaktı ve ben İstanbuldaki bütün üniversiteleri tek tek gezmek istiyordum. Çünkü hala hangisine gideceğime karar vermemiştim.

En iyi ihtimalle daha bir buçuk ay Mert ile beraber bu otelde kalacaktım. Üniversiteme yerleştikten sonra yurtta kalmayı düşünüyordum. Bunun benim içinde, ilişkimiz içinde çok iyi ve akıllıca verilmiş bir karar olduğuna emindim. Bu konu hakkında Mert'le yapacağımız kavgalara hazırlıyordum kendimi yavaş yavaş. Çünkü biliyordum ki güvenliğimi sorun edip benim ondan uzaklaşmama asla izin vermeyecekti. O da biliyordu ki bu gidiş bir vazgeçiş olacaktı. Geri dönüşü olmayan bir gidişe asla hay hay demezdi.

Buradan, otelden, Mert'ten bir kez gitmiştim. Bedelini ise çok ağır ödemiştim. Hala daha ödemeye devam ediyordum. Erken gidişimin acıları hala bedenimde yaşıyordu.

Bu sefer erken olmamalıydı ama geçte kalmak istemiyordum. Yalnızca en doğru zamanı kolluyordum. O an geldiğinde ikimizde kabullenmek zorunda kalacaktık. Mert'in kabul etmesi daha zor olacaktı çünkü ayrılmak isteyen taraf o olmayacaktı. Onu ikna etmek için neler yapmam gerektiğini bilmiyordum. Benden vazgeçmesini nasıl sağlayacağımı bilemiyordum. Onu kırmadan, onurunu, gururunu, aşkını yerle bir etmeden nasıl veda edeceğimi hiç ama hiç bilmiyordum. Bunları düşünmek bile kalbimi acıyla kıvrandırıyordu. Aldığım nefesler sanki ciğerlerime ulaşmıyordu. Göğsüm sancıyordu. Elimi kalbime götürdüm ve bir haftadır geçmek bilmeyen acının üzerine bastırdım. Canım acıyordu. Sol gözümden akan yaş, kalbimin üzerindeki elime damlamıştı ve ben gözlerimi yummuştum. Ağlamamalıydım. Dişlerimi sıkıyordum ve bu da çenemi acıtıyordu. Tam bir haftadır göz yaşı dökmemek için kendimle bir savaş veriyordum.

Elimi göğsümdeki ağrıyan yerden çekip sol yanağıma götürdüm. Elimin tersiyle göz yaşımı silerken, derince bir nefes aldım ciğerlerime ulaşmasını umarak. Ulaşmadı. Göğsüm hala nefessiz kalmış gibi ağrımaya, boğulmak üzere olan ruhum can havliyle çırpınmaya devam ediyordu. Kendi acılarımı yok saymaktan ne zaman vazgeçeceğim ben?

Dört 1 (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin