Bölüm 17

2.7K 71 44
                                    


Hastaneye gelmiştik. Meleğimi göremeden acile almışlardı. Kapısında attığım bilmem kaçıncı voltadan sonra doktor çıkmıştı. Hemen yanına gidip dibine kadar girdim.

"Durumu nasıl?" diye sorduğum anda Çınar güç vermek istercesine omzumu sıkmıştı. Gözlerim yanıyordu. Daha da önemlisi nefesim kesiliyordu. Kötü bir şey duymayı kaldıramazdım. İyi bir şey söylemek zorundaydı.

"Durumu ağır. Yapılan tetkikler sonucu iç kanama fark ettik hemen ameliyata alınması gerekiyor. Sırtına aldığı darbe kaburgasından bir kemiği kırmış ve akciğerine zarar vermiş. Ayrıca başına aldığı darbede hafife alınamayacak kadar ciddi. Kafatasına zarar vermiş, beyin sarsıntısı yaşamış olabileceğini düşünüyoruz. Vücudunun birçok yerinde kırıklar ve çatlaklar var. Bu hale nasıl geldi bu kızcağız merak ettim doğrusu?" dedi doktor. Sesinden üzüntü ve keder akıyordu.

Duyduklarım beynime ne ara ulaştı, beni ne ara yerle bir etti bilmiyorum. Ayaklarımın bağının çözüldüğünü hissettiğimde Çınar kolumun altına girip hemen yanımızdaki koltuğa oturttu beni. Gözlerimden akan yaşlara aldırış etmedim. Erkeklerde ağlardı tabi. Saçının telini öpmeye, koklamaya kıyamadığım güzelimin kemiklerini mi kırmışlardı? Yine ve yine geç mi kalmıştım? Ellerimden kayıp gidecek miydi o da?

"Abisi tarafından dövülmüş. Onu bulduğumuzda yanında demir bir sopa vardı. Büyük ihtimalle onunla dövmüş olmalı." dedi Çınar. Sesi çok yüksek olmamasına rağmen fazlaca öfke barındırıyordu. Ben sandalyede otururken o ayakta yine dimdik duruyor ve doktorla karşılıklı konuşabiliyordu. Keşke dedim içimden, keşke ben de sevdiklerimin acısını yaşarken bile onun kadar güçlü olabilseydim.

Ellerimi yüzüme kapattım. Gözümün önünden o kanlar içindeki hali asla gitmiyordu. Gözlerimi uzun süre kapalı tutmam mümkün değildi o yüzden açtım ve kalkıp attığım voltaya devam ettim. Doktor gittiğinden beri Çınar beni izliyordu. Sessizliği şu an tam ihtiyaç duyduğum şeydi o da bunu biliyordu. Şu anda bana dokunan bin ah işitmekten çok daha fazlasına maruz kalırdı.

"Nasıl engel olamadım. Nasıl, nasıl?" dedim. Duvara yumruk attığımda elimin acısı kalbimin acısını bastıramamıştı. Hırsımı alamayarak ikinci yumruğu da attıktan sonra kafamı duvara dayadım sertçe.

"Mert, kendini bu kadar hırpalarsan Derin'e yardımcı olamazsın. Sakin ol artık! Nereden bilecektin ki böyle bir şerefsizlik yapacaklarını?" Omzumda olan elini tutup attım. Göğsünden hırsla ittirdim. Onu dinlediğim için meleğimin başına gelmişti bunlar.

"Sen hiç konuşma abi! Sen arama dedin diye oldu bunların hepsi. Polis girseydi işin içine Derin'in canı yanmazdı bu kadar!" dedim. Yakasına yapıştım ve sırtını duvara çarptım.

"Senin yüzünden oldu! Yine  senin yüzünden sevdiğim birini daha kaybedersem seni yok ederim demiştim! Dua et Derin gözlerini açsın. Yoksa ecelin olurum Çınar!" diye bağırdım. Hastanede olmamız, diğer hastaları rahatsız ediyor olmamız şu an umurumda olmasa da buradan kovulmamak için sakin olmaya çalıştım.

"Yine suçlu benim. Tamam öyle olsun abicim. Günah keçisi olmak benim için yeni bir durum değil. Eğer böyle içini rahatlatacaksan olur, rahatlat. Bil ki ben ikinizin canı için kendi canımdan da vazgeçerim hiç sorun değil!" dediğinde yüzüne indirmek için kaldırdığım yumruğumu son anda tutabildim. Dolu dolu gözleri gözlerimden ayrıldığında yanımdan çekip gitti. Çınar'ın arkasından baktığım anda karşımdaki otomatik kapı açıldı. Derin'im vücuduna bağlanmış bir sürü aletle birlikte acil müdahale odasından çıkarılıyordu. Yatağı yanımdan geçerken elinden tuttum. Buz gibiydi. Üşümüştü. Üstünde hiçbir şey yoktu sadece beyaz ince bir pike.

Dört 1 (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin