İyi okumalar...
"Jimin gelsene." Önlerindeki ders kitaplarına odaklanmış gruba doğru yürüdü. Sınıf arkadaşı Hyojung'a el salladı onun karşısındaki boş sandalyeye yerleşirken. Soluna baktığında daha önce denk gelmediği birini görmüştü, aslında gruptan kimseyi tanımadığını fark etti o an.
"Selam, Jimin değil mi?" Başıyla onayladı çocuğu. Bir el uzandı, onunla hafifçe tokalaştı Jimin. "Yong-il ben."
"Memnun oldum." Ders çalışmayı sürdürenlerin aksine Yong-il onunla sohbet etmeye devam etmişti. Okuldan çıkana dek hiç ayrılmadı Jimin'in yanından. Kendi yönlerine ayrılacakları sırada eğilmiş, hafif bir öpücük bırakmıştı Jimin'in yanağına.
Jimin bu düşünceli çocuğun yaşadığı şokun üzerine ilaç gibi geleceğini düşünmekte gecikmemişti onunla geçen birkaç günün ardından. Bu yüzden Yong-il ona çıkma teklif ettiğinde denemekten bir zarar gelmeyeceğini düşündü. Kim Taehyung zaten hayatına girecek gibi durmuyordu ancak Jimin'in Yong-il'e ilk anlattığı Kim Taehyung olmuştu. Garipti aslında, erkek arkadaşı olmayı planlayan birine sevdiği adamı anlatmak ne derece etikti? Bunu umursayacak durumda değildi, Yong-il'le birbirlerinden sıkılacaklarına kendini inandırmıştı bile.
İlişkilerinin üçüncü günü, üç günlük sürelerin bir lanet olduğundan emindi artık Jimin, kampüs kalabalığının ortasında kolu kavrandı. Diğer eli Yong-il tarafından tutulduğu için sarsılmıştı Jimin ani durdurmayla. Bakışları kendini tutan kişiyi bulduğunda onu o günden beri ilk defa görüyordu. Tiksindiği çocuk onunla konuşmaya girişti.
"Naber Jimin? Tanıştırmayacak mısın bizi?" Yong-il sorgulayan gözlerini Jimin ve Hawoon arasında gezdirdi. Jimin birleşik ellerini gösterdi Hawoon'a.
"Erkek arkadaşım." Neden belirtmişti bunu? Üstelik bir iki ay sonra Yong-il'i bir daha göreceğini bile sanmıyorken ne gerek vardı artık hayatında olmayan birine bunu söylemesine? Hawoon kaşlarını kaldırdı.
"Merhaba, Hawoon ben. Jimin'in arkadaşıyım." Arkadaşmış götüm, diye düşündü Jimin. Onun kadar iğrenç biriyle ömür boyu bir daha tanışmayacaktı muhtemelen. İç çekti Yong-il'i kendiyle birlikte Hawoon'dan uzağa sürüklerken. Yanlarına vardıkları Jungkook asık suratına baktı arkadaşının.
"Chim, ne oldu? Ne bu surat?" Jimin homurdandı.
"Hawoon'la karşılaştık." İri yapılı çocuk konuşamadan Yong-il açmıştı ağzını. Ses tonu agresifti.
"Bu, seni rahatsız eden şerefsiz değil mi? Hani o gün Hyojung'a söylediğin şerefsiz." Ayaklanmaya kalkıştığında Jimin kolunu tuttu. "Bırak Jimin ya, bir de tanıştırdın beni bu itle."
"Ya oturur musun? Özür dilerim koluma yapışıp okulun ortasında bağırarak selam verdiği için. Otur şuraya, saçmalama." Erkek arkadaşı suratsız bir ifadeyle oturmayı sürdürdü yanında. Jimin biliyordu, kendisinin aksine ona fazlasıyla düşkün olan çocuk birkaç dakikaya eski haline dönecekti. Ki tahmin ettiği gibi de oldu, o gün gülümseyen bir suratla onunla eve yürümüştü Yong-il.
Jimin eve girdikten beş dakika sonra telefonu çaldı. Çocuk, kendi evine dönüş yolunda Jimin'le konuşmayı sürdürmek istemişti. Gülümseyerek dinledi onu. Kütüphanedeki defteri görene dek gülüyordu en azından, kalan sürede telefonun diğer ucundan anlatılanların tek kelimesini dahi dinlemedi. Gözlerini telefonu kapattığında bile çekemedi. Bir daha ona gidebilecek cesareti elde edebilecek miydi? Hiç sanmıyordu. Artık Kim Taehyung gelmesi gereken kişiydi. O gelmediği sürece kavuşabileceklerine inanmıyordu.
Bu hikaye beni üzüyor ya...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Half of My Soul ~ Vmin
FanfictionÜniversite öğrencisi olan Jimin, bir akşam televizyonda birini görür. Başta asla hoşlanmadığı adam hakkında garip tesadüflere rastladıkça hayatında ilk defa ruhunun diğer yarısını bulduğunu düşünmeden edemez. Ancak kader onun sevgisini sınamakta old...