11. Ara

238 38 15
                                    

İyi okumalar...

"Günayd-ooo!" Jimin göz devirdi Jungkook'un abartıyla ağzını açışına.

"Kes şunu. Bakıyorlar." Arkadaşının tek yaptığı göz kırpmak ve ağzını bu sefer saçmalama amacıyla açmaktı.

"Baksınlar zaten. Parlatıcı mı sürdün sen dudaklarına? O uyuzla çıkarken salmıştın kendini Chim, gerçek sen busun. Biliyorsun değil mi?"

Yutkundu. Öyle hissediyordu Jimin de ama çabalamamıştı ki. Zaman nereye çekerse oraya yönelmişti ve yavaşça idrak etmeye başladı. Klasik botları ve converseleri yerini dağcı ayakkabılarına, giydiği dar pantolonlarsa eşofman altlarına bırakmıştı. Üstüne ne zamandır gömlek giymiyordu? Tanrı aşkına, tişört ve sweatlerle dolmuştu dolabı. Saçlarını çoğu zaman dağınık bırakıyor, çok kötü duruyorsa bir bere geçirip evden öyle çıkıyordu. Dudaklarına nemlendirici sürmeyi bile salacak kadar ne yaşamıştı? Hayatına biri girdiğinde herkes aynı mı olurdu? Rahatlamış mıydı? Sanmıyordu.

Yong-il hayatına girmiş ve bir süre orada kalmış, ardından buna bir mola vermeye karar vermişti. Jimin onun mola istemesini sağlayacak hiçbir hareketi olmadığını düşünüyordu. Hatta bu ara mevzusu aralarında döndüğünden beri aklında ayrılıktan başka bir yol yoktu. Her gün, lanet aranın her günü onu terk etmeyi düşündü. Bugün, konuyu ona açma zamanıydı. Çünkü çocuğa bir zaman vermek istemişti, fevri bir karar verip iki sene süren ilişkiyi öylece bitiremezlerdi. Hem hayatının farklı bir yöne gideceği de yoktu. Jimin Kim Taehyung adındaki ruh yarısını kalbine gömmekten başka çaresi bulunmadığını düşünüyordu. Üstelik kendisinin aksine onun ilişkisi tam gaz devam ederken aptal bir hayal dünyasına kapanmayacaktı.

"Ne olacak böyle?" dedi gün sonunda Yong-il'in karşısına dikildiğinde. Yong-il şimdi boş bakışlarla izliyordu onu. "Bu arayı ne kadar sürdürmeyi düşünüyorsun?"

"Sen ne istiyorsun Jimin?" Kısa bir nefes alıp hızla konuştu, bunun üzerine daha fazla düşünmeye ihtiyacı yoktu.

"Bunun çözülmesini. Benden ayrılmak mı istiyorsun Yong-il?" Yanıt netti.

"Hayır, öyle bir niyetim yok. Sadece biraz ayrı zaman geçirelim istedim." Jimin kollarını önünde bağladı.

"Ve? Hangi sonuca vardın? Ara vermek olayının bana göre olmadığını biliyorsun, senin de hoşlanmadığını sanıyordum." Yong-il yanındaki duvara yaslandı.

"Hoşlanmıyorum ama buna ihtiyacımız var. Birbirimizi yıprattık, biraz zaman tanıyamaz mıyız?" Jimin ona daha fazla beklemeyeceğini söyleyecekti. Yong-il'in şu an karar vermesi gerektiğini, zaten sabrının sonuna geldiğini ve bilinmezlikten nefret ettiğini haykıracak dudakları diğeri konuşmayı sürdürünce aralık kaldı. "Şimdi ders çalışmaya gitmeliyim. Daha sonra konuşalım Jimin. Şu sınavlar geçtiğinde, tamam mı?"

Ve öylece basıp gitmişti. Jimin sinir küpüne dönmüş bir haldeyken telefonunun kilidini açtı. Jungkook dışarıda bir yerde onu bekliyordu ve arkadaşının yanına gidecekti. Telefon ikonuna basması gereken parmağı ekran kilidini tuşlarken fazladan bir dokundurma yapmış, sosyal medya hesabının ana sayfasında Kim Taehyung ve değerli sevgilisini gözünün önüne getirmişti. Gözlerinin dolmasını engelleyemedi. İki yılı nasıl geçirebildiğini, hatta bu haberi duyduğunda nasıl dayanabildiğini bilmiyordu ama o lanet esmer ve sevgilisinin mutlu pozları Jimin'i çıldırtıyordu. Kızın Taehyung'a uzattığı yemek çekti dikkatini o sırada. Kaşları çatıldı ve Taehyung'un bir röportajı canlandı gözlerinin önünde.

"Fasulye sevmem, en nefret ettiğim şey desem abartı olmaz sanırım." demişti uzun boylu.

Fotoğrafa bir kez daha baktı Jimin. İşte şimdi görüyordu, fotoğraftaki Kim Taehyung programa sinir olduğu o adam geldiğindeki gibi bakıyordu. Kafasında kurduğu da söylenebilirdi belki ama Jimin biliyordu. Ruhunun diğer yarısı ilan ettiği adamın, tıpkı o akşamki gibi sahte bir gülümseme sunduğunu ve fotoğrafta içinde bulunduğu durumdan nefret ettiğini biliyordu.

Seviyor muyuz Half of My Soul'u?

Half of My Soul ~ VminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin