14. Telefon

206 36 33
                                    

İyi okumalar...


"Dün akşam yazmadın bana hiç." Yong-il telefonun öbür ucundan iç çekti.

"Jimin, ne öğrenmek istiyorsun sen, onu söylesene bana." Derin bir nefes aldı bu cümlenin muhatabı.

"Sadece olanı söyledim. Bir şey öğrenme derdinde değilim." Sesindeki güveni bastırarak söylemişti bunu ancak diğerinin alaycı gülüşünü duydu.

"Sana haber uçurdular, değil mi? Ne dediler? Dışarıda olduğumu ve yanımda da iki kişi gördüklerini söylediler, haksız mıyım?" Tam da duyduğu cümleler tekrar edilince duraksadı. Ona yanıt verip söylenenin devamını da getirecekti ancak Yong-il susmamıştı. "Incheon'a gelmişler, ben de o taraftaydım. Soju ısmarlamak istediler. Biz de buluştuk işte. İşyerinden arkadaşlarımla buluşmamı da mı sorgulayacaksın artık?"

Benimle buluşmamanı sorguluyorum, dedi Jimin içinden. Bunu dışından demeyi dilerdi ama onunla kavga edecek gücü kalmamıştı. Aslında pek çok şeye gücü kalmamıştı son dönemlerde. Yong-il'in işi zamanının çoğunu çalıyor gibi görünüyordu. İş hayatına girince aynısının kendisine de olacağını bilse bile bunun ayarlanabileceğini düşünmüştü hep. Ayarlayanlar vardı, insanlar işlerine ve sevdiklerine ayıracakları zamanı düzenlemekte zorlansalar da bunu başarıyorlardı. Yong-il'se aksine, ayarlamak bile istemiyor gibiydi. Jimin'in varlığı hayatında bir fazlalık da değildi çünkü onun için var olduğuna bir süredir inanmıyordu çocuk.

"Sorguladığım yok." diye mırıldandı. "Bana neden söylemedin? Sana hesap soracak değildim. Duymasam asla söylemeyecek miydin?" Yong-il derin bir nefes daha alırken Jimin sinirlenmeye başlamıştı.

"Sana nasılsa söylerler diye bir şey demedim Jimin. Sana haber uçuracaklarını biliyordum. Tepkini merak ettim. Bana kızacak mısın yoksa normal mi karşılayacaksın diye görmek istedim. Beni yanıltmadın sinirlenerek." Yumruklarını sıktığında sakin bir sesle konuşmayı denedi.

"Sinirlenmemiştim. Ama beni bu şekilde sınamanı anlayışla karşılamamı mı bekliyorsun? Buna gerek yoktu, seni hiçbir zaman bu tarz durumlarda bunaltmadım Yong-il. Anlayışsız biri değilim." Devamında pek bir şey söylemedi diğeri. Konunun hiç açılmamış gibi gündelik yaşama dönmesinin ardından kapattılar. Jimin bir süredir söyleyemedikleri yüzünden boğazına saplanan camlarla uykuya daldı.

***

"Sen ne yapmak istiyorsun Yong-il? Ayrılmak mı istiyorsun?" Başka bir telefon konuşmasındalardı. Son buluşmalarında hiç samimiyet barındırmayan bir öğle yemeği yemişler ve dağılmışlardı. Eh, Jimin içinde bulunduğu durumda artık sabrının son safhasına ulaşmanın eşiğindeydi. Kendisini terk etmeyi bir an düşünmeyen çocuğun şimdi ne istediğini bilememek korkunç bir histi.

"Bilmiyorum Jimin. Net bir yanıt veremem." İç çekişini saklamadı Jimin.

"Bana böyle davranmana başka bir açıklama bulamıyorum ama yine de soracağım. Sen artık beni sevmiyor musun Yong-il?" Bir itiraz bekledi, belki de kızmasını veya terslemesini. Çünkü bunu ilk soruşu değildi. Böyle devam ederse son soruşu olmayacağını da biliyordu. Yong-il kısık bir sesle mırıldandı.

"Eskisi kadar değil." Jimin için bu netti, bu yüzden hızla konuşurken düşünmedi.

"Beni sevmiyorsun." Diğerinin sesi birden yükseldi.

"Öyle demedim Jimin. Eskisi kadar sevmiyorum dedim." Sakin ses tonu mu? Artık Jimin için var olmayan bir kavramdı işte.

"Aynı şey! İkisi de aynı şey! Sen nesin biliyor musun? Sen maymun iştahlının tekisin Yong-il." Onun gülüşünü duymayı beklemiyordu.

"Babam gibi konuştun. O da aynısını söylerdi." Jimin suratını buruştururken ona olan saygısını tamamen yitirdiğini hissediyordu.

"Doğru söylemiş o zaman. Hep elinde olmayanı istiyorsun, sonra elde edip garanti görüyorsun. Ben senin için başlangıçta önemliydim ama hayatın değişmeye başlayınca cepte oldum senin için. Nasılsa Jimin gitmez, Jimin hep kalır, Jimin bırakmaz. Jimin aptal çünkü değil mi? Sen benden ayrılmayı daha önce düşünmemiş olabilirsin. Ama ben bunu düşündüm, hem de günlerce. Senin yapamadığını bırak ben yapayım o yüzden. Bitti."

Telefonu kapatırken tereddüt etmedi bu sefer. Onun bir daha aramaya girişmeyeceğini biliyordu. Erkek arkadaşı, artık eski erkek arkadaşıydı, telefonun yüzüne kapatılmasından şakayla bile olsa nefret ederdi. Bir kez daha sesini duymayacaktı, hayatının üç senesini birlikte geçirdiği adamın öylece yok oluşu Jimin'in içinde minik bir sızıya bile yol açmadı. Yalnızca rahatlama. Gözlerini yumduğunda tek gördüğü karanlıktı. Artık içinden koca bir yük kalkmıştı.


Bu bölüm son değil, ama benim gözümde bir konuda son...

Half of My Soul ~ VminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin