İyi okumalar...
4 ay sonra
"Konuştunuz mu bugün?" Jimin arkasında kalan ofise göz attı.
"Sabah yazdı sadece. Çalıştığımı bildiği için yazmıyor." Arkadaşı sesli bir nefes vermişti.
"Seni cidden sevmeye başladı. Altı aydır asla bırakma niyetinde olmadı baksana." Jimin dudaklarını araladı yanıt vermek için ancak Jungkook konuşmaya devam etti. "Sen de alıştın gibi. Başlarda çok sürmez diyordun."
"Bilmiyorum, devam ediyor işte Kook. Bir türlü gelmeyenleri beklemekten yoruldum. Hem..." Ofisteki birkaç kişi yanından geçtiğinde sustu. "Hem baksana, sevgilisi olan birinden umudu kesmem gerek. Belki de yanılmışımdır. Bugünlerde onu düşünüyorum."
"Ne olursa olsun seni destekleyeceğimi biliyorsun zaten Jim. Ben artık kapatayım, hem sen işe dön hem de Namjoon beni kafede bulamazsa azar yerim şimdi." Jimin onu onayladı telefonu kapatmadan önce.
Yaz için bir ofiste geçici olarak işe girmişti. Yaklaşık bir ay çalışmayı planladığı bu süreci Yong-il ailesinin yanında geçiriyordu. Bu yüzden bir süredir yalnızca telefonla görüşüyordu erkek arkadaşıyla. Ona alışmaya başlamıştı. Sevgi ve aşk hakkında konuşmaları hiç içinden gelerek olmasa da elinden geleni yapıyordu onun sevgisini geri vermek için. Aklındaki ismi düşünmemek adına takipten çıkmıştı. Onun gerçekten bir kız arkadaşı olduğunu, fotoğraftakiyle bir süredir ilişki yaşadığını öğrenmişti gönderilerinden ve kendini uzak tutması gerektiğini fark etmişti. Bunu düşünemezdi. Özellikle de Yong-il'e bunu yapamazdı. Çocuğu anımsadığında telefonu çaldı.
"Hey, selam." Neşeli ses tonuyla bir an afallasa da aynı şekilde yanıt verdi.
"Selam Yong-il. Naber?" Diğeri güldü bir kez.
"Bir dakika dursana." Yeniden güldü. "Dur bir dakika dedim. Hey, Jimin. Sana haber vermek için aradım. Bir arkadaşımla birkaç saatliğine dışarı çıktık da." Jimin'in kaşları çatıldı. Onlar her anlarını birbirlerine haber veren kişiler değillerdi.
"Tamam. Çık tabi. Neden haber veriyorsun ki?" Yong-il yeni bir kahkaha atınca arkadan gelen başka bir erkek sesini duydu Jimin. Ne dediğini anlamamıştı ama Yong-il'i güldürdüğü kesindi.
"Beş saat falan bana ulaşamazsın. O yüzden haber vereyim dedim. Telefonumu yanıma almayacağım. Bir de Beomseok'layım, sorun olmaz diye düşünüyorum."
Duyduğu ismi idrak etmeye çalıştı. Yanlış duymuş olmalıydı. Erkek arkadaşı, eski sevgilisiyle baş başa dışarı çıkmıyordu, değil mi? Derin bir nefes aldı Yong-il ondan yanıt beklerken.
"Beomseok dediğin eski sevgilin değil umarım." Yong-il'in sesi umursamazdı.
"Evet, eski sevgilim. O aynı zamanda benim arkadaşım Jimin. Sorun çıkarma lütfen." Jimin'in iç çektiğini duyunca devam etti konuşmaya. "Birlikte bisikletle dolaşacağız birkaç saat. Ararsan ve ulaşamazsan endişelenme diye aradım. Sana hesap vermiyorum tabi ki kiminle gezeceğim hakkında."
"Sen delirdin herhalde. Erkek arkadaşınım ben senin Yong-il." Sesi istemsiz yükselince duraksayıp yeniden fısıldamaya başladı. "Gidemezsin eski sevgilinle baş başa bir yere. Bir de baş başa mı gideceksiniz? Bu nasıl bir genişlik anasını satayım." Yong-il'in ses tonu Jimin'in aksine yüksekti.
"Ya sana sordum mu? Sormadım. Sadece söylüyorum. Ben çıkıyorum şimdi, döndüğüm zaman ararım. Adam eski sevgilim diye şeytan mı sanki?" Jimin yumruğunu sıkarken dişlerinin arasından konuştu.
"Ondan sonraki sevgilini onunla aldatmadın mı sen Yong-il? Beomseok'la olduğunda kendine hakim olamadığını, bu yüzden yaşadığın yerden uzaklaştığını sen söylemiştin bana. Hatırlamıyor musun?" Öylece onun suratına vurmuştu. Kendini bir an bile haksız görmüyordu. Göz göre göre aldatılıp da sonra pişman oldum diye dönmesini istemezdi onun. Dönerse affetmeyeceğini biliyordu. Ancak erkek arkadaşı onun içini rahatlatabilecekken kalbini kırmayı tercih etti.
"Ben çıkıyorum Jimin. Dönünce seni ararım."
Telefon yanıtını beklemeden suratına kapandı. Ofise yeniden girdiğinde kimsenin Jimin'e bakmaması içini rahatlatmıştı. Bilgisayarının başına oturup ellerini alnına koyarak düşünüyordu şimdi. Yong-il'in kalbini kıracağını düşünmemişti hiç. Daha önce tartışmamış değillerdi ancak Jimin'in lafını hiçe sayıp da uzaklaştığı eski sevgilisiyle baş başa bir yerlere gitmesi ağır geliyordu. Onun toksik biri olduğunu ve Yong-il'i etkisi altına almak için çabaladığını yalnızca Yong-il değil, onun yakın arkadaşlarından biri de söylemişti. Şimdi öylece nasıl gidebilmişti?
Telefonunun ekranı bir titreşim eşliğinde aydınlandı. Sosyal medyasını takibi bıraktığını sanıyordu ama şimdi paylaştığı bir cümle ekranda belirmişti Kim Taehyung'un. Hesaplarından birini hala takip ettiğini fark etti o an. Sık girmediği sosyal medyayı es geçmiş olmalıydı. Cümleyi okuduğunda elleri titreyerek geri bıraktı cihazı masaya. Kim Taehyung'la aralarında en ufak bir şey olmayacağı ve onun yeni ilişkisiyle mutluluğu dibine kadar yaşayacağı düşüncesinin zihnini işgal ettiği şu günlerde kendi söyleyebileceği bir cümleyi oraya yazan adam, ne hissediyordu? Neden yazmıştı bunu? Fotoğraflarının olduğu uygulamaya girdi, birkaç saat önce o kızlaydı ve mutlu görünüyordu. Gülüyorlardı. Neden, diye sordu kendi kendine Jimin. Ruhunun diğer yarısı olduğunu uzun bir süre boyu düşündüğü adam öylece, mutlu ilişkisinin ortasında neden böyle bir söylemde bulunuyordu? Ve Jimin'in kalbi neden tek bir cümleye çarpmıştı, erkek arkadaşı ona defalarca Seni seviyorum dediğinde bir kere bile çarpmayan kalbi nasıl hızlı atıyordu? Başı yeniden ellerinin arasında yerini alırken telefon ekranı hala cümleyi gösteriyordu.
Mahcup hissettim, seninle olduğum için ona karşı.
Duygusalım...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Half of My Soul ~ Vmin
FanfictionÜniversite öğrencisi olan Jimin, bir akşam televizyonda birini görür. Başta asla hoşlanmadığı adam hakkında garip tesadüflere rastladıkça hayatında ilk defa ruhunun diğer yarısını bulduğunu düşünmeden edemez. Ancak kader onun sevgisini sınamakta old...