Ağlasam sesimi duyar mıydınız? Göz yaşlarıma elleriniz dokunur muydu? Yazılan cümlelere dokunmakla kalırdı belki de her şey. Bana dokunamazdınız ama size yazdığım her cümlede anlardınız düşüncelerimi. Çektiğim acıyı dışardan kimse görmezken siz gördünüz çıkmayan çığlıklarımı. Şimdi ise beni benden daha çok tanıyorsunuz.
Söylesenize, neydi ilk okuduğum kitap? Nasıl öğrendim okumayı, kim vardı hep yanımda? Nerelere gittim küçükken, neler yaptım? Yapmaktan hoşlandığım şeyler neydi? Odamı gerçekten ben mi düzenledim yoksa Sirius mu seçti? Odamın ilk hali neydi? Her zaman hepimiz bu malikanede miydik? Hep bu kadar kişi miydik?
Bilinmezlerden en büyüğünün Regulus olduğunu düşünürken birden kendimi unuttuğumu fark ettim. Gerçekten kimim ben?
Meissa Black.
Sirius Black'in ilk hatasının sonucu, Duygusuz kızı. Büyük bir hatanın bedeli, annesi tarafından bile istenmeyen aptal bir çocuk.
Dışardan söylenenler bunlar olsa da beni tanımlamalarının böyle olmasını istemezdim. Şu an hatırlamasam bile belki de duygusuzluk dışında belirgin başka özelliklerim vardı.
Belki de çok güzel dans ediyordum veya çok güzel şarkı söylüyordum. Belki yazmaya odaklıydım veya belki de sadece okuma kısmındaydım. Belki de bir gitar çalıyordum veya bir mızıka.
Hiçbir zaman dışarıdan görünen ile sınırlı değildim. Gri hayat dediğimin hayatın içinde grinin tüm tonlarına izin verdim. Beyaz yüklüsü, siyah yüklüsü. Hepsine.
Gri olması kusur gibi görünürken griden kendi gökkuşağımı yarattım.
Dünyamda siyah ve beyaza bile yer yoktu, renk olmamalarına rağmen onları da aldılar benden.
Gri dünyada en siyaha yakın hatta siyah olan şey ise Gölgenin ta kendisiydi.
Beyaza yakın hatta neredeyse beyaz olan ise sanırım babamlardı.
Eski hayatımdan elimde kalan tek şey onlardı. Gerçekten, ne yaşadım ben?
Sadece bazı belirli şeyler vardı.
Annem beni istememişti, duygularımı kaybetmiştim ve 15 yaşına kadar duygusuz yaşamıştım.
Geçmişimi ben bile bu kadar bilirken ne bekliyorlardı ki benden? Bir şeyler öğrenmem gerekti.
Draco'nun beni eve bırakmasının üstünden yaklaşık 15 dakika geçti ve ben 15 dakika
boyunca sadece aynadan kendime baktım.Kendime insanların dışarıdan gördüğü gibi baktım.
Dudaklarım dolgun değildi, göz altlarım her zaman mor ve çöküktü, tenim pürüzsüz değildi hatta siyah noktalar çok fazlaydı. Gözlerim hep yorgun ve ölü bakıyordu. Dik durmayı beceremiyordum, bacaklarım vücuduma göre kalındı, saçlarım son zamanlarda solgun gözüküyordu. Eskiden hoşuma giden beyaz tenim dışardan bakınca gözlerimle beraber ölü bir bedeni andırıyordu.
Ölü bir bedende yaşama düşüncesi midemi bulandırsa öyle gözüküyordu.
İlk kez kendimi beğenmediğimi hissettim, hatta ilk kez değiştirmek istediğimi ve tiksindiğimi hissettim.
Aynanın karşısına oturarak sırtımı dolaba yasladım ve üstümdeki kazağı çıkardım.
Sol elimi omzumda, kollarımda ve bacaklarımda gezdirdim. Aynadan kendime bakarken gözümdeki küçümseme daha da canımı acıtsa da bedenime bakmaya devam ettim.
Kendime hiç dışardan bakma gereği duymamıştım. Simdi ise tüm çıplaklığı ile bakılınca daha önce bakmam gerektiğini fark ettim.
Göğsümün üstündeki tırnak izlerinde bir süre durarak tırnaklarımı izin üstünde yavaşça hareket ettirdim. Yaptıklarımın bilincinde olmadığım için nöbet sıralarından pek bir şey hatırlamasam da tırnaklarımı fazla derin geçirdiğimi biliyordum. En fazla morarır veya kızarırdı fakat bu böyle bir şey değildi. Tırnaklarımın izi çıkmıştı, gider mi bilmiyorum fakat en büyük kusurlardan biri buydu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Duygular ve Hogwarts
Fanfiction🤞 Umut dalını kesen baltanın sapı da ben olmuştum. Suç bizimdi ancak kuşlar da saftı, hangi kuş kanatları yerine dala güvenirdi? . 1- #Çapulcular 3- #Wolfstar