2.

1.5K 204 112
                                    

Aşkın Tüm Çağları- Tanışma

"Sen çıkmasaydın karşıma,
ben insanlığı unutmuş, gitmiştim.' diyordu.
Dostluğumuz uzun sürdü, sonra da birbirimizi yitirdik."

Şubat, 2003

O yıl; Irak Savaşı başlamış, Beşiktaş şampiyon olmuş, Belçika'da eşcinsel evlilikler yasallaşmış, Sertab Erener Eurovision'da birinci olmuş ve ben de Ilgaz'la tanışmıştım. Hepimiz için unutulmaz bir yıldı.

Uzaklardan annemin uyanmamı söyleyen sesi geliyordu. Ege beni rahatsız etmemek ya da azarlanmamak için parmak uçlarında sırt çantasını topluyordu. Bugün ikinci dönemin ilk okul günüydü. Heyecan ölmüyordum, defalarca kez bir dönemin ilk günü sabahını yaşamıştım. Ama içimde bir kıpırtı hissediyordum. Ne olduğunu bilmediğim ancak heyecandan küçük, her zamanki halimden büyük diyebileceğim bir his vardı içimde.

Odanın kapısı sertçe duvara çarptığında annemin sesi eskisi kadar uzaktan gelmiyordu. "Deniz! Kalk artık yataktan." Gözlerimi aralamaya çalışırken annem konuşmaya devam ediyordu. "Ege kalktı da kahvaltısını bile yaptı. Hadi kızım!" Biraz yalancıydı. Ege daha sırt çantasını yeni toplamıştı. Benden o kadar da erken uyanması mümkün değildi. Biraz önce odadan çıkmış olsa da hemen kahvaltısını yapmasının da imkânı yoktu. Pasif direnişimin simgesi olarak yorganı kafama kadar çeksem de annem yanıma gelip yorganı üzerimden attı. "İlk günden aç gidilmez!"

Dirseğimi yastığa, avcumu yanağıma dayayarak doğruldum. "Okulda kantin diye bir şey var anne." dedim, sinirle. Tüm uykum açılmıştı. Bütün tatili anneannemin, sabah kalkmak gece yatmak bilmez, şeklindeki söylenmelerine maruz kalacak şekildeki uyku düzenimle geçirdiğim için çok uykulu hissediyordum. Keşke erken uyanmamı sonsuza kadar engelleyecek bir düzen mümkün olsaydı. Yorganın üzerimde kalan parçasını da tekmeyle savuşturduktan sonra yataktan kalkıp odadan çıktım. Hemen sol tarafta kalan banyoya baktığımda ışığın yandığını gördüm, demek ki Ege tuvaletteydi. Boşuna çıkmıştım yataktan. Aynı sinirli tavrımı bozmadan oturma odasına yürüdüm.

Küçük ısıtıcı salonun hemen ortasında yanıyordu, televizyonda sabah haberleri vardı. Bu Ege'nin çantasını toplamadan haberleri izlediğinin işaretiydi. Hangi dokuz yaşındaki oğlan çocuğu saat yedide haber izler diyorsanız henüz kardeşimle tanışmamışsınız demektir. Homurdanarak ısıtıcının yanına oturdum. Hemen ısıtıcının yanında duran kumandaya uzanıp kanallara bakmaya başladım. Eğer biraz şansım varsam Kızılderililerin olduğu çizgi filmi izleyebilirdim. Kızılderilileri severdim. Onlarla ilgili bildiğim tek şey, beyazlara karşı haklı bir davanın neferi olduklarıydı. Fazlasını öğrenme gereği duymamıştım. Ama bunu öğrenmeden önce Kızılderilileri severdim. Çünkü babam beşinci yaş günümde bana tüylü bir kafa bandı, etnik desenli bir yelek, yay ve ok getirmişti. Babamın uzak ülkelerden getirdiği hediyeleri çok severdim, elbette babam kadar değil, Kızılderilileri sevmeye de o gün başlamıştım.

Annem peşimden odaya girdiğinde "Kahvaltı mutfakta Deniz! Burada değil." dedi sinirle. Okulların açılması annemi asabi bir kadın yapıyordu. Anneannemlerde kaldığımız ve annemle kavga etmediğimiz tatil günlerini şimdiden özlemiştim.

"Ege de yapmadıysa eğer burada yapalım mı kahvaltımızı?" diye sordum. Sert bakışları değişmediğinde onu anneliğinden vurmak için "Mutfak soğuk hem." diye eklemem gerekmişti.

"Yardım edin o zaman da buradaki masaya taşıyalım." dediğinde sevinçle yerimden zıplamıştım. Peşi sıra annemi takip ederken hala kombi için gelmeyen servise söyleniyordu. Cumartesi günü kombimiz bozulmuştu ve hafta sonunu bahane eden servis bir türlü gelmemişti. Duş almak için anneannemlere gittiğimizde bize acıyan gözlerle bakıp, babamız burada olsaydı onun kombiyi hemencecik yapacağını, söylemişti. Annem sinirlenmişti ama bir şey dememişti. Çünkü babamın kaptan olması ve uzun süreli açık denizde bulunuyor olması onun ya da Ege'yle benim suçum değildi. Anneannemin bu tavrından nefret ediyordu.

Aşkın Tüm ÇağlarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin