Aşkın Tüm Çağları - Süpernova Şarapnelleri
"Etrafta çok insan, çok yabancı, çok kalabalık... Sense kalabalık sevmez, yabancılara temas etmek istemezsin. Sevdiklerine dahi dokunmayı beceremeyenlerdensin. Dışına açılmayan kutular gibisin. Mahcubiyetten öte bir şeyle mühürlenmişsin."
Mayıs, 2006
"Süpernova, güneşin milyarlarca kat büyüklüğünde hacme sahip olan yıldızların, ömürleri tükendiğinde şiddetle patlamasına verilen isimdir. Bu öylesine şiddetli bir patlamadır ki onlarca ışık yılı mesafesinde her şeye zarar verebilir. Ancak sadece bu kadarıyla kalmaz. Süpernovanın etkisiyle dağılan yıldız parçacıkları, kozmosun bambaşka köşelerinde bir araya gelerek tıpkı bugün üzerinde yaşadığımız dünya gibi, yeni gezegenler ve yıldızlar oluşturur. Ve elbette onların üzerindeki tüm canlıları..." diyordu okuduğum dergide.
Carl Sagan'a göre bu yüzden hepimiz birer yıldız tozuyduk. Fakat ben onun kadar romantik bakamıyordum ya da her ne kadar gözlerimde yıldızlar olduğuna dair söylemler olsa da yıldız tozu olmayı kendime layık göremiyordum. Sanki yıldız tozu olmam için daha kırk fırın ekmek yemem gerekiyordu. Benden olsa olsa süpernova şarapneli olurdu. Patlamayla birlikte büyük bir hızla etrafa dağılan metal parçacıkları... Neredeyse aynı anlama gelse de kulağa daha az hoş geliyordu. Ve sanki ismi Asi olan bir kıza daha uygundu.
Çok sıkılıyordum. Her şeyden ve büyük ölçüde herkesten. Düşlerimden geçenleri kitaplarda bulamıyor, ben içimde boğulurken hangi denizin nereye döküldüğüyle de ilgilenemiyordum. Lisenin ilk yılının son günlerinde, bir bilim dergisiyle bir Feridun Düzağaç şarkısının arasına sıkışıp kalmıştım. Dünyayla büyük bir adaptasyon sorunu yaşıyordum. Onca yıl her anına gül gibi denemese de bir şekilde geçinip gittikten sonra kaçırdığım bir noktada ayrı düşmüştük sanki. Ve en kötüsü nasıl düzeleceğini bilmiyordum. Yaşadığımız elim hadiseden sonra annemin ısrarlarıyla gitmeye başladığımız psikolog da bir şeylere çözüm olmuyordu. Susmanın bir erdem olduğunu biliyor ve bunu uygulama konusundaki ısrarımı en olmaması gereken yerde hayata geçiriyordum. Doğrusu psikoloğa da anlatacak bir şeyim yoktu. Sadece uzak hissediyordum. Sanki hayatımı dışardan izleyen bir göze dönüşmüştüm. Ailemle büyük problemlerim yoktu, arkadaşlarımı seviyordum. Ama içlerinde değildim, girmem için açılan kapıları görmezden gelmek de işime geliyordu. Belki de benim problemim nasıl düzelteceğimi bilememekten çok bana zarar veren bu durumdan hoşlanmaktı.
Tıpkı şarkıdaki gibi ders boştu, dolabımda durması gereken telefonumda kulaklığım takılıydı. Sınıftakilerin gürültüsünden sıyrılmış bir şekilde, aynı şarkının sekizinci tekrarını dinlerken önümdeki dergiyi okumaya devam ediyordum. Tam bu sırada, önümde oturan çocuk arkasını dönüp sırama bir kâğıt bıraktı ve okumamamı beklemeden geri döndü.
Ilgaz. Bir de böyle bir değişiklik vardı. Yine sınıf arkadaşı olmanın bir yolunu bulmuştuk, daha doğrusu o bulmuştu. Annesi bu dönem bizim okula tayin olup onun sınıfında ders vermeye başlayınca, müdüre gidip, bunun arkadaşlarının gözünde iyi bir intiba bırakmayacağını söylemişti, sonuçta haksız yere yüksek not aldığının düşünülmesini istemezmiş. İntiba demesi benden gizli sözlük okuduğunu düşündürtmüştü ama üzerinde çok durmamıştım. Aynı sınıfta olmamıza rağmen her şey eskisi gibi değildi, artık sıra arkadaşı değildik. Bizim sınıfa geldiği ilk gün kendisiyle birlikte üstünde eski bir çocuk şarkısının yazdığı sırasını da getirmişti. Geldiği gibi kavga etmiş ve birlikte oturmamaya karar vermiştik. Oldukça yerinde bir karardı çünkü sırasına gözü gibi bakması, teneffüste öylesine oturan çocukları azarlaması beni ikinci gün delirtir ve onu öldürürdüm. Şimdi arka sırasından yalnızca göz devirerek onu izliyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aşkın Tüm Çağları
General FictionBu okuyacağınız hikâye bir denizkızının hikâyesi. Ama ne hikâye sizin bildiklerinizden ne de denizkızı. O zengin bir deniz ülkesinin yegâne prensesi değil ya da denizde kaybolan prensi kurtarıp ona âşık olacak da değil. Hele bir kayanın üzerinde yeş...